VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 09 May 2023 02:15:12

0 Yorum

Kez Okundu.

Seçimin Düşündürdükleri

SEÇİMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

H24/ Makale / Hazım KORAL 

Osmanlı dağıldıktan sonra, son kalan toprak parçası üzerinde Müslüman halkımızın aidiyet değerlerine tezat, tek parti diktatörlüğünü ilke edinen laik ceberut/baskıcı/tepeden inme bir rejim kuruldu.

Müslüman halkımızın akidevî değerleri ile uyuşmayan, daha açıkçası İslâm hukukunu referans almayan bu rejimin kurucu iradesine itiraz eden nice mümtaz şahsiyetler "İngiliz ajanı" yaftasıyla darağaçlarında idam edildiler.

Oysa idam edilen bu seçkin âlimlerimiz kamusal alana yerleştirilmek istenen İngiliz değerlerine karşı çıkıyorlardı, nasıl İngiliz ajanı olsunlar ki?

Şeyh Said ve İskilipli Atıf Efendi örneğinde olduğu gibi o günlerde ceberut rejimin zulümlerine karşı çıkan/muhalefet eden herkes "İngiliz ajanı" ithamına maruz kalıyordu...

Bu süreçte, aidiyet değerlerimizden inhirafın vahametini gören söz konusu âlimlerimiz İsviçre'den alınan aile hukukuna, İtalya'dan alınan ceza yasalarına, İngiltere'den alınan eğitim sistemine ve Almanya'dan alınan ticari hukuka karşı geldikleri için idam edildiler.

Dinin siyasal talebinin etkisinden kurtulmak için böyle bir yöntem tercih edilmişti. Başta kılık-kıyafet olmak üzere o dönemde uygulanan baskıcı politikalarla halkımız metazori olarak Batı yaşam biçimine angaje edilmek isteniyordu. Daha açıkçası o zaman sürecinde Müslüman halkımız İslâm dininden inhiraf ettirilmek istenmişti.

Nitekim rejimin kurulduğu ilk yıllarda maliye bakanlığı, içişleri bakanlığı ve başbakanlık yapmış olan İslâm düşmanı Şükrü Saracoğlu kurucu irade adına ve yüce dinimiz İslâm'ı kast ederek, "Din zehirdir, biz bu dinin tesirinden kurtulmamız için 30 yıla daha ihtiyacımız var" demişti. Kılık-kıyafetle ilgili baskıcı uygulamaların, Kûr'ân alfabesinin yasaklanmasının, Lâtin alfabesinin getirilmesinin tek nedeni muazzez İslâm dininin tesirinden kurtulma çabasından başka bir şey değildi.

Nitekim kurulan "Seyyar İstiklâl Mahkemeleri" ile Anadolu'nun değişik şehirlerinde idam mangaları oluşturulmuştu. Bu süreçte Rize halkı "Kılık-kıyafet Kanunu"na muhalefetten dolayı "Hamidiye Kruvazörü" ile top atışına tutulmuştu. Halkımız, yapılan bu insanlık dışı zulümleri unutmadı...

Baskıcı/ceberut, dinî değerleri reddeden seküler rejim muasır medeniyetler seviyesine ulaşma (gâvurlaşma) adına bir müddet tek parti diktatörlüğü ile yoluna devam etti. 1930'da (Müslüman halkın temayülünü yoklamak maksadıyla) Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) kuruldu.

Kurulan bu parti manevî değerlerden söz etmesinden dolayı halkın çoğunluğunun teveccühünü görmeye başlayınca parti apar topar kapatıldı. Bu şekilde tek parti diktatörlüğü 1946 yılına kadar devam etti. Rejimin kurulduğu 1923 yılından 1946 yılına kadar, Türkiye'de seçim olmamak koşuluyla tek parti iktidarı olarak CHP'yi görüyoruz.

1946 yılında ise ilk kez çok partili seçime gidilmiş fakat CHP "açık oy gizli tasnif (sayım)" ile hile yapıp haksız bir şekilde iktidarını korumuştu. Bu yüzden 1946 referandumu "şaibeli seçim" olarak tarihe geçmişti...

1950 yılında Adnan Menderes Başkan olunca tek parti diktatörlüğünün saltanatı da sona ermişti. Ancak bu duruma 10 yıl tahammül edebildiler.

Başbakan Adnan Menderes'in üniversite gençlerine, "Siz isterseniz İslâm hukukunu geri getirebilirsiniz" demesi üzerine derhâl askerî darbe ile alaşağı edilerek 17 Eylül 1961 tarihinde iki yol arkadaşı (Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan) ile birlikte idam edildiler. Darbe yönetimi bir müddet sonra hükümeti CHP'ye teslim etti.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Seçimsiz olarak işbaşında olan CHP 1965 senesinde metazori olarak elinde tuttuğu iktidarını bir daha kazanmamak üzere kaybetti. CHP, halkımızdan öyle bir darbe yedi ki, Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman tek başına iktidara gelemedi. Aslında bu durum, halkın aidiyet değerleriyle savaş hâlinde olan bir partiyi istemediği bariz bir şekilde ortaya koymaktadır.

Öyle ki, Türkiye çok partili siyasi hayata geçtiğinden bu yana CHP'nin katıldığı 13 genel seçim yaşandı. Bu dönemde CHP toplam oyların sadece yüzde 23'ünü alabildi. Buradan çıkan sonuç Müslüman halkımızın % 80'e yakını rejimin kurucu iradesini yansıtan CHP'yi is-te-mi-yor. (Net anlaşılsın diye "istemiyor" sözcüğünü hecelere böldük.) Fakat buna rağmen halkın zihinsel temayülünü çok iyi analiz eden küresel güçler sömürü düzenlerine hâlel gelmesin diye kısmen mütedeyyin gözüken partilerin önünü açarak bunlara iktidar imkânı sunmuştu.

Bildiğiniz üzere bunlar DP, AP, ANAP ve DYP gibi partilerdi. Bu partiler kısmen de olsa halkın beklentilerine yönelik politik manevralar yapıyorlardı. Öte yandan Merhum Erbakan Hocamız 1969 yılında "Bağımsızlar Hareketi" ile siyasî hayata adım atarak 25 Ocak 1970 yılında Milli Nizam Partisi'ni kurdu. Erbakan'ın kuduğu parti manifestosundan da anlaşıldığı üzere sağcı ve liberal bir parti değildi.

Konya bağımsız milletvekili adayı iken kullandığı ilk slogan olarak ve Konya Alaaddin Tepesi'ne astırdığı afişte, "Hak geldi batıl zail oldu." (İsra: 81) ayeti yazıyordu. Merhum Erbakan daha ilk günden itibaren rengini belli etmişti. Nitekim daha sonra 40 küsur yıl kullanacağı sloganın ilki "Önce ahlâk ve maneviyat" idi. İkinci sloganı ise, "Adil Düzen"di. Adil Düzen'den de kastının ne olduğu açık seçik anlaşılıyordu.

Nitekim kurmuş olduğu 4 partinin de kapatılma gerekçesi, İslâm hukukunu gündeme getirmesinden, İslâmî yasalardan söz etmesinden dolayı idi.

Merhum Erbakan kendi şahsına ve partisine yönelik rejimin baskı ve kapatma girişimlerine rağmen 1996 seçimlerinde birinci parti çıkarak Başbakan olmuştu. Erbakan'ın istikrarlı ekonomi politikaları ile, uyguladığı havuz sistemi, denk bütçe ve eşel-mobil uygulamasıyla Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa bütçe açık vermemişti.

Emekliye, işçiye, memura ve askere yönelik yaptığı maaş arttırımı ile bütün vatandaşlarımıza rahat bir nefes aldırmıştı. İstikrarlı ekonomi politikalarından maada asıl olarak Erbakan'ın "İslâm Birliği" adına D-8'i tesis etmesi imanımıza, inancımıza, aidiyet değerlerimize tekâbül eden bir durumdu.

Küresel güçler ve Siyonist çete bu durumdan son derece rahatsız oldular ve Refah Partisi'ne ait Sincan Belediyesi'nin düzenlemiş olduğu "Kudüs Günü" etkinliği bahane edilerek apar-topar tanklar Sincan sokaklarına indirilmiş ve 28 Şubat Darbesi yapılmıştı...

Sayın okuyucumuz, görüldüğü üzere Cumhuriyet tarihi boyunca en istikrarlı ekonomi politikaları uygulayan hükümet dinî hassasiyet ve temayülünden dolayı alaşağı edildi.

Ekonomi ne kadar istikrarlı olursa olsun eğer siz "İslâm Birliği" adına ve kutsal Filistin toprakları için bir etkinlikte, bir girişimde bulunacak olursanız küresel güçler ve Siyonist çete düğmeye basar ve içimizdeki piyon uzantılar devreye girer ve sizi alaşağı eder.

Elbette şairin dediği gibi İslâm düşmanlarının bütün tökezleme ve engelleme çabalarına rağmen, "Bu tekerlek kalmaz tümsekte." Rabbimiz elbette nûrunu tamamlayacaktır, kâfirler istemese de...

Sonuç olarak, başlığımızda ifade ettiğimiz gibi biz Müslümanlar seçimleri bu zaviyeden düşünüp değerlendirmeliyiz ve tercihimizi aidiyet değerlerimizi hayata hakim kılma amacı güden partiye yapmalıyız...

Vesselâm...

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER