VÄ°DEO GALERÄ°
FOTO GALERÄ°
KÃœNYE
FÄ°RMA REHBERÄ°
Ä°LAN REHBERÄ°
BÄ°ZE ULAÅžIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 20 March 2023 00:22:20

0 Yorum

Kez Okundu.

Kader ve Takdir

Kader ve takdir: Kaderlerden kader seçmek

H24 / Makale / Ali BULAÇ

A. Kader Yaygın dil örfünde kader, önceden takdir edilmiÅŸ bir olayın zamanı gelince ve tam yerinde vuku bulmasıdır. Bazan kader yerine “kaza” da kullanılır. Daha ÅŸiirsel ifadesiyle buna “alın yazısı” denir. “Felek, ÅŸans, talih” gibi kelimeler de kader inancını destekler. Başımıza gelen bir felaket, aynı kökten türediÄŸi “felek”le, gök cisimlerinin üzerimizdeki derin etkisiyle ilgilidir. Astrologlar (münnecimler), haftalık, aylık, yıllık kaderimizi okuduklarını iddia ederler. Hakikatte müneccim okumanın hiçbir gerçeklik deÄŸeri yoktur. Ä°ster kader ve kazada, ister alın yazısı ve feleÄŸin icrasında aÅŸkın-gaybi (metafizik) bir gücün kiÅŸi veya kiÅŸiler hakkında önceden bir belirlemede bulunduÄŸuna inanılır. Bundan kaçış olmaz. Böyle durumda kadere boyun eÄŸmekten baÅŸka çare yoktur. “Mine’l mektup ma-fi mehrub!”

B. Takdir: Üstün bir güç (Tanrı), otorite veya yetkili kiÅŸilerin/meclisler vaz’ettiÄŸi yasa, takdir ettikleri teamüller/kurallar mecmuası. Takdir’i deprem olayına uygulamaya çalıştığımızda ÅŸu olgu ortaya çıkar: Deprem yer küresini sallayan fiziki bir olgu olup bundan kırılan fay hattının üzerindeki yapı (ev, iÅŸyeri vs.) etkilenir. Zemin, donanım (yapı malzemesi) ve kat yüksekliÄŸi bilimsel verilere uygunsa yapı ya hasar görmez veya hasarı az olur.

Åžu veya bu büyüklükteki bir depremde zemin, donanım ve kat yüksekliÄŸi mevzuata aykırı durumunda olan binanın yıkılması bir yasa olduÄŸu gibi; binanın mukavemet gösterip yıkılmaması da yasa gereÄŸidir. Daha basit örneklerle ifade etmek gerekirse, elini ateÅŸe sokanın eli yanar, yüzme bilmeyen denizde boÄŸulur, yüksek bir yerden düÅŸen ölür veya sakatlanır, evini dere yatağında kuran sele maruz kalır.

Åžu halde kader, takdir edilmiÅŸ yasanın/hükmün ihlal edilmesi durumunda maruz kalınan durumdur.

Aristo, bıçağın erdeminin kesmek olduÄŸunu düÅŸünüyordu. Yasa, adam öldürmeyi yasaklar; bıçakla adam öldüren. katil olup yargılanır ve hüküm giyer. Burada bıçak, erdemiyle iÅŸ görmüÅŸ ama fail/özne onu suç eyleminde kullanmıştır. Öyleyse suçu bıçağı imal edende veya bıçakta deÄŸil, onu suç unsuru olarak kullanan katilde aramak gerekir.

Buradan “kader mahkumları”na bir referans verdiÄŸimizde, eÄŸer ustası tarafından üretilen bıçağı katil bir suç aleti olarak kullanıp adam öldürmüÅŸse ve bu hem katilin hem maktulun alın yazısı- ise, -ki buna “kader mahkumları veya kader kurbanları” denir, bu durumda katilin suçu yoktur, yargılanmaması ve cezalandırılmaması gerekir. Cebriyeciler, katilin de maktulun de kendi fiillerinin yaratıcıları olmadıklarını, katilin ve maktulün bir kader üzere bu olayı yaÅŸadıklarını iddia ediyorlardı.

EÄŸer olay ve olgular önceden belirlenmiÅŸ ise ve bizim olayların ve olgunun cereyanında iradi bir dahlimiz söz konusu deÄŸilse, bu durumda, suçu, mahiyeti hakkında tam bilgi sahibi olamadığımız bir güçte –ki genellikle Allah’ta veya talihsizliÄŸimizde, feleÄŸin sillesinde- arayacağız. Ä°ÅŸte bu, genel geçer kader anlayışının özet ifadesidir.

5. Tevekkül ederek kaderden kadere sığınmak

Fiziki ve toplumsal olayları algılamada yanlış bir semantiÄŸe sahip olarak kültüre girmiÅŸ bulunan diÄŸer anahtar kavram “tevekkül”dür. “Vekil”le aynı aileden bu kelime aslında birine itimat etmek; onu kendi yerine yetkili, koruyucu, sorumlu kılmak gibi anlamlara gelir. Yaygın kültürde tevekkül, insanın aÅŸkın (müteal) ve mutlak kudret sahibi Allah’a olan sonsuz itimadından dolayı iÅŸlerini O’na havale etmesi, hatta kendisine ait sorumlulukları ve görevleri Allah’a yüklemesidir.

a. Bir bedevi Allah’ın Resulü (s.a.)’ne gelir ve devesini dışarıda bırakıp Allah’a tevekkül ettiÄŸini söyler. Allah’ın Resulü, ona ÅŸöyle der: “Önce deveni baÄŸla, sonra Allah’a tevekkül et!” (Tirmizi, Kıyamet, 60.)

b. Åžam’da salgın hastalık olduÄŸunu öÄŸrenen Hz. Ömer, ÅŸehre giriÅŸi ve çıkışı yasaklayınca Ubeyd bin Cerrah ona “Sen Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye sorar. Halife ÅŸöyle cevap verir: “-Evet, Allah’ın kaderinden Allah’ın kaderine kaçıyorum!” (Buharî, Tıb: 30; Müslim, Selâm: 98)

Ä°ki aşırı ucun birinde deveyi kendi başına bırakıp onun koruyuculuÄŸunu Allah’a bırakmak, diÄŸer ucunda Allah’ı hiç hesaba katmadan deveyi baÄŸlamakla yetinmek söz konusudur. Hz. Peygamber (s.a.), iki aşırı uc (ifrat ve tefrit) arasında maddi tedbiri (deveyi baÄŸlamayı) öncelemekte, arkasından Allah’a tevekkülü ihmal etmemektedir.

6. İnsan kendi eylemlerinin yaratıcısı mı, değil mi?

Cebriye insanın Tanrı ve kader karşısında rüzgarın önünde savrulan bir güz yaprağı gibi olduÄŸunu iddia ederken, Mutezile, insan kendi eylemlerinin yaratıcısıdır, dolayısıyla yapıp ettiklerinden sorumludur tezini savunuyordu. Bu konuda EÅŸ’ari kelamcıların geliÅŸtirdiÄŸi formül gayet açıklayıcı oldu. EÅŸ’ariler derler ki “olayları ve olguları yaratan Allah, olaylardan ve olgulardan kendi yararına (kesb) veya zararına (iktisab) sonuç elde eden insandır.”

Deprem yerküresinin alt tabakalarında vuku bulan fiziki hareketliliktir, hareket ilahi yasalara/kadere (ölçü ve prosedüre) göre iÅŸlemektedir, bu tabiatta geçerli adetullahtır, yerküresine hayli büyük faydaları vardır. Nasıl iÅŸlediÄŸini bilip ona göre yerleÅŸim modelleri geliÅŸtiren insan bundan yararlanır, tedbirsiz/cahil ve muhteris davranan insan bundan zarar görür.

7. “Önce tedbir, sonra takdir!”

“Tedbir” insanın iradesi ve kudreti dahilinde herhangi bir olayın veya olgunun vukuundan önce baÅŸvuracağı iÅŸlemler; “takdir” iÅŸleyen yasadır. Yasayı takdir eden de Allah, insana yasaya yasa ile karşılık verme gücünü, bilgi ve donanımı veren yine Allah’tır. Bu durumda tedbirini alırsan tabiattaki bütün olaylardan yararlanırsın; tedbirini almayıp iÅŸi takdire bırakırsan zarar görürsün.

8. Allah’tan bağımsız tabiat olayı mümkün mü?

Bu sorunun bizim konumuzla yakın iliÅŸkisi var. Åžöyle ki:

Yüce Allah varlık alemine mutlak manada ilmi, iradesi ve kudretiyle hakimdir. Kozmik düzen ve tabiat yasalarla varoluÅŸlarını sürdürmektedir. Yasaları vaz’eden Allah’tır –biz buna takdir-i ilahi deriz- kimsenin bu yasaları deÄŸiÅŸtirmeye veya temellük etmeye gücü ve yetkisi olmadığını anlatmak üzere Allah bize kendini yasalar üzerinden ifade etmektedir. Bunun manası ÅŸudur:

EÄŸer tedbirsizlik sonucu kiÅŸi yüksek bir yerden düÅŸüp ölmüÅŸse bu ilahi yasa gereÄŸidir, bu ölüm tarzını belirleyen Allah’tır ama kiÅŸiyi yüksek yerden itip ölümüne sebep olan Allah deÄŸildir. KiÅŸi ya kendi tedbirsizliÄŸi veya birisinin itmesiyle bu yasayı iÅŸler hale getirmiÅŸ ve ölmüÅŸtür. Fay hattı üzerinde çürük malzeme ile ev yapanın ölmesi Allah’ın iÅŸleyen yasadır, takdiridir, onu öldüren deprem deÄŸil depremin tabi olduÄŸu yasadır (Adetullah).

Ancak bir bölüm Metizili veya MeÅŸÅŸai’nin öne sürdüÄŸünün aksine tabiat yasaları mutlak deÄŸildir, özel veya istisnai zamanlarda ilahi müdahale ile iptal olur. Bir bakıma Ä°lahi irade kulun attığı adıma göre tecelli eder. Bu konu bizi “dua” ve “mucize” olayının kapısına götürüp bırakmaktadır.

9. Dua: Allah insan iliÅŸkisinde “dua”!

Mü’min’in hayatında duanın merkezi bir yer tuttuÄŸunda ÅŸüphe yok:

a. “Sizin duanız olmasaydı ne iÅŸe yarardınız” (25/Furkan, 77.)

b. “Allah insana ÅŸah damarından daha yakındır” (Kaf, 16.)

c. “Allah insan ile kalbi arasına girer” (8/Enfal, 24.)

d. “Bana dua edin, size icabet edeyim” (Mü’min, 60.)

Sorumuz ÅŸu: EÄŸer tabiat yasaları mutlak ise “dua ve mucize’nin anlamı nedir?

Kozmik düzen ve tabiat yasalarının mutlaklığı karşısında Allah’a dua etmenin anlamı kalmaz, çünkü bu Allah’ın yasalara güç yetiremeyeceÄŸi düÅŸüncesini öne çıkarır. Ancak önce eylem (amel), sonra dua:

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Rebî b. Enes’ten nakledildiÄŸine göre, el-Hasen, yüce Allah’ın; “Bana dua edin, size icabet edeyim,” (40/Mü’min, 60) sözü hakkında ÅŸöyle dedi: “Amel edin ve müjdeleyin! Çünkü iman edip salih amel iÅŸleyenlerin dualarına icabet etmesi ve lütfundan (fadl) onlara daha fazla ihsanda bulunması Allah’ın üzerinde bir haktır.” (Taberani, Dua, 9.)

Bu hadisten anlıyoruz ki, önce amel (fiil/eylem), sonra dua. Son zamanlarda “amel”e “fiili dua” denmeye baÅŸlandı. Fakat yine mutlaklaÅŸtırmaya gidersek, bu sefer fiili dua, kavli (sözel) duanın önüne geçmekle kalmaz, onu mutlak olarak belirler ki, bu durumda da kavli (sözel) duaya lüzum kalmaz. Nitekim atesit veya deist ellerini kaldırıp dua etme lüzumunu hissetmeden yasalara/mevzuata uygun bina inÅŸa ettiÄŸinde depremden saÄŸ kurtulur, dua ile yetinen zarar görür.

Dua’nın fizik yasaları deÄŸiÅŸtirme etkisi yoktur; ne olumlu ne olumsuz mahiyette talep Allah’ın sünnetine aykırıdır. Bakire bir kız gece gündüz çocuk talep etsin, evlenmedikçe çocuk sahibi olamaz.

Akla ilk gelen açıklayıcı cümle, dua edenin teselli bulmasıdır. Fakat bu da ikna edici deÄŸildir.

Bana göre dua, insanın Allah’tan kendisini kevni (kozmik ve tabii) yasalara, ÅŸer’i (ilahi hükümlere) yani bilimsel temele dayalı deprem mevzuatına/yönetmeliÄŸine göre hareket etmeye yönlendirmesi (hidayete erdirmesi) için yüce Allah’tan yardım ve destek talep etmesidir. Onu kevni ve ÅŸer’i yasalara aykırı hareket ettiren bilgisizlik/cehalet deÄŸil, nefsinin tutukları yani daha çok kazanç, hırs, doymazlık, baÅŸkalarına zarara mal olan aldırmazlığıdır. Dört kata dayanıklı bir zemin üzerinde 14 kat çıkmak, meÅŸru olmayan 10 kat üzerinden daha çok para kazanmak, insanları ölümcül tehlike altına sokma pahasına bina yapıp satmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.)’in ÅŸu duası meramımızı tam olarak açıklar: “Allah’ım, beni doÄŸru yola iletmeni ve o yolda baÅŸarılı kılmanı niyaz ederim.” (Müslim, Zikr, 78.) O, hayatı boyunca Allah’tan kendisine hakkı hak olarak gösterip ona tâbi olmayı, bâtılı bâtıl olarak gösterip ondan kaçınmayı diledi. Hak ilahi hükümlere (kevni ve ÅŸer’i) yasalara tabi olmaktır ki, bu Kur’an’ın en üstün deÄŸer kabul ettiÄŸi “takva”dır. Takvası olamayan müteahhitler, yerel ve merkezi yöneticiler, bürokratlar, yapı denetim ÅŸirket elemanları, kolan kesenler depremde ölenlerden ve zarar görenlerden sorumludurlar.

Yasaların iÅŸleyiÅŸini mutlaklaÅŸtırımızda peygamberler eliyle gösterilen mucizeler de izah edilemez: Mucize istisnai zamanda tabiat yasasının onu Vaz’eden tarafından geçici olarak iptal edilip tarihe müdahale edilmesidir. Mülk aleminde hükmünü icra eden bir yasa melekut alemine ait bir yasanın iÅŸlemeye baÅŸlamasıyla hükmünü kaybeder; EÅŸ’ari’nin dediÄŸi gibi ateÅŸ yakmaz olur, Ä°brahim kurtulur; su boÄŸmaz olur Musa ve kavmi Kızıldeniz’den selamete geçerler. Basit bir örnek, Anayasa Mahkemesi, Meclis’in çıkardığı bir yasayı iptal eder.

Fakat bu istisnai bu durumdur ve yüce Allah’ın tarihe müdahele etme iradesiyle ilgilidir. Hükmünü icra eden norm, tabiat yasalarının hükmünü icra etmesidir ki, Allah’ın sünnetinde deÄŸiÅŸiklik olmaz.

10.Tarihsel ve toplumsal yasalar

Varlıkta fizik yasalar olduÄŸu gibi tarihte ve toplumsal hayatta da hükmünü icra eden yasalar vardır. Belli sebepler bir araya geldiÄŸinde belli sonuçlar doÄŸar. “O’nun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri (takipçileri) vardır, onu Allah’ın emriyle gözetip-koruyorlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı deÄŸiÅŸtirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı deÄŸiÅŸtirip-bozmaz. Allah bir topluluÄŸa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkan) yoktur; onlar için O’ndan baÅŸka bir veli yoktur.” (13/Ra’d, 11.)

Ä°nsanın eylemlerinin sonuçları sadece kendine deÄŸil tabiata, canlı hayata ve hatta kozmik düzene kadar uzanmaktadır. Bu baÄŸlamda denmiÅŸtir ki “Ä°nsan bozulursa kainât bozulur.”

11. Allah insanlara zulmetmez, insanlar kendilerine ve birbirlerine zulmederler (3/Al-i Ä°mran, 117).

Afetlere karşı tabiat yasalarının zorunlu kıldığı tedbirleri almayanlar ya kendilerine veya baÅŸkalarına zulmederler. Bütün varlık alemi Allah’ın yed-i kudretindedir; olmuÅŸ, olmakta ve olacakları bilir: “O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir” (2/Bakara, 255).

O’nun bilmesi insani tercih ve eylemler sonucu ortaya çıkan kötülükleri Allah’ın insana reva gördüÄŸü veya insana iÅŸlettiÄŸi anlamına gelmez. Bilmek baÅŸka, yapmak/eylemek baÅŸkadır. GüneÅŸin veya Ay’ın ne zaman ve hangi saatte tutulacaklarını bilen bilim insanı, güneÅŸi ve Ay’ı kendisi tutmuyorsa, yüce Allah’ın insanın karar ve eylemlerini bilmesi, kendisinin insana eylem yaptırması demek deÄŸildir.

12. Ä°nsan kendi kaderini seçer.

Åžimdi Kur’an’da yıkıcı bir depremin nasıl tasvir edildiÄŸine bakalım:

1- Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı,

2- Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı,

3- Ve insan: “Buna ne oluyor?” dediÄŸi zaman;

4- O gün (yer), haberlerini anlatacaktır.

5- Çünkü Rabbin, ona vahyetmiÅŸtir. (99/Zilzal, 1-5.)

a.” BeÅŸinci ayette geçen “vahiy” kelimesini tam olarak “Ä°lahi takdir” yani tabiat yasası olarak anlayabiliriz. Åžiddetli bir sarsıntı ile yer kabuÄŸunun kırılması yasadır.

b.”Hiç ÅŸüphesiz, biz her ÅŸeyi bir kader ile yarattık.” (54/Kamer, 49)

Burada geçen kader gayet açık biçimde belli bir hesap ile bir yasanın vaz’edildiÄŸi, bir ölçüye, prosedüre tabi tutulduÄŸu manasındadır.

c.HerÅŸey bir hesab üzere ve hassas bir denge üzere kurulmuÅŸtur ki, biz buna kozmik düzen veya ekolojik denge diyebiliriz:

“GüneÅŸ ve ay (belli) bir hesap iledir.

Bitki ve aÄŸaç (O’na) secde etmektedirler

. Gökyüzü, onu da yükseltti ve mizanı koydu.

Sakın mizanda[1] ‘haksızlık ve taÅŸkınlık yapmayın.’ (55/Rahman, 5-8.)

Bu hassas denge ile oynadığımızda tabiat bize tâbi olduÄŸu yasalarla cevap verir, bu cevap ağır bir ceza, yıkıcı bir deprem olabilir ve eÄŸer bu kaderden kaçmak istiyorsak, iÅŸlerimizi ehil ellere bırakıp maddi ve her türden tedbirimizi almak zorundayız.

Kaderlerden kader seçen biziz.

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
https://www.facebook.com/rhvmimarlik/videos/557660301802778
Yazar Bilgisi

Ali  BULAÇ Ali BULAÇ h24habrgmail.com Tüm Yazıları

BENZER HABERLER