
Batıya Göç
H24|Makale/Recai YURDAN
İnsanlığın Batı’ya göçü tüm hızıyla devam ediyor. İnsanlığın diyoruz çünkü mültecilerin coğrafyamızda Suriyeli göçmenlerin hatta Afganların göçünü hiçbir olay durduramıyor. Ne Korona salgını ne denizlerin azgın dalgaları ne dondurucu çevre koşulları ne de batılıların aşağılayıcı hakaretleri göçün/kaçışın önünü alamıyor..
Tarihin derinliklerine baktığımızda İslam medeniyetinin revaçta olduğu dönemlerde buna Osmanlı’da dahil olmak üzere Batı’dan Doğu’ya göç edilmiş olduğunu görebiliriz. Doğu’da var olan ilmi birikim, eserler araştırılmış, ilmi kaynaklarından yararlanılmış hatta kimilerine göre Amerika’nın şu an ki yönetim modeli Osmanlının yönetim anlayışı incelenerek geliştirilmiştir. Tarihte sadece Türkiye coğrafyası hakkında seyyahların araştırmalarına söylemlerine bakıldığında bile, İslam toplumunun örnek ve model olarak zikredildiğini açıkça görürüz. 1500’lü yıllarda Endülüs’te Yahudiler katledilirken Osmanlı Yahudilere kapısını açmıştı. Bir dönem Polonyalılara kapılarını açmış ve Polenezköy onlara hediye edilmiştir.
2. Dünya savaşında ise Ruslar, Almanlar bu ülkeye sığınmış burayı geçiş noktası olarak görmekle kalmayıp aynı zamanda mesken edinmişlerdir. Sadece gayrimüslimler değil özellikle Balkanlardan, Kafkaslardan gelenler burayı mesken edinmişler, Buraya kök salmışlardır.
Ne acıdır ki bu gün geldiğimiz durum tam tersine bir seyir içerisinde. Müslüman toplum, topraklarını terk edip Batı’ya göç ediyorsa bunun nedenini iyi düşünmeliyiz. Bunun sebeplerinden birinin de İslami değerlerin uygulanmadığı bu sebeple doğan eşitsizlik, adaletsiz gelir dağılımı, öz dilinde eğitim hakkı gibi birçok sebebi ifade edebiliriz. Sadece savaş ve iç karışıklık yoğunluğunu bulunduğu bölgelerde değil yukarıda ifade ettiğimiz gibi imkanların sınırlandırıldığı bölgelerden de kaçış söz konusu.
Bu durumla birlikte mazlum, mustazaf, ezilmiş halkların göç hareketleri meselesi daha kapsamlı değerlendirilmelidir. Sadece yoksul insanlarla sınırlandırılmayan bu toplumun göçebeleri arasında alimler, zengin Müslüman iş adamları da göze çarpmaktadır. Hatta biraz imkan sahibi olanlar Amerika’nın ve Avrupa’nın değişik yerlerini mesken edinmiş durumdalar. Son olarak Suriye meselesinden dolayı ise göç olayı daha trajik bir şekilde gözler önüne serilmiştir.
Suriye savaşının başlangıç dönemlerinde Türkiye’nin Suriye sınırının birkaç yerinde çadırlar kurmuş ve oradaki insanları vaatlerle buraya davet edilmişlerdi. Türkiye, kapıların sonuna kadar açık olduğunu beyan etmişti. Bu süre içerisinde dört milyon Suriyeli ülkemize sığınmış, bu geçiş kolaylığı sayesinde de Türkistan Afganistan ve Afrika’dan akın akın insan grupları ülkemize gayri resmi yollardan giriş yapmış ve Meriç nehrinden, Ege sahillerinden Avrupa’ya geçmeye çalışmıştır ve halen de bu geçiş yolları tercih edilmekte ve ne yazıkki çoğunlukla da can kaybıyla sonuçlanmaktadır..
Van’da donarak hayatlarını kaybeden Afganların, Aylan bebek ve nicelerinin görüntüleri zihnimizde dipdiri duruyor. Yeni politik sebeplerden dolayı öncesinde çıkışlarını yasak edip kısmen izin verdiği sığınmacıların Avrupa’ya göç etme yolunda ki engel kısmen kalkmış oldu.
Bu mültecilerin çoğu Suriyeli değil farklı ülkelerden insanlar. Bizler silkelenmeli tarihin derinliklerine fabrika ayarlarına Müslüman toplum olarak dönmeliyiz. Yine Doğu’dan Batı’ya göç değil; bizi ilham alan Batı’nın bize göç edecek duruma geldiği günler hayal değildir. Bu da ancak güçlü, dirayetli, üretken Müslüman toplumla olur. Ekonomisiyle değerleriyle yükselişte olan bir ülke olduğumuz zaman o günleri yeniden yaşayacağız.
Mülteci ve göçmen olmak gerçekten çok zor. Allah hiçbir topluma yaşatmasın. Maddi ve manevi her şeyi göze alarak bu insanlar yollara dökülüyor. Aşağılanmalarına üzerlerine gaz bombaları atılmasına rağmen eşleri ve çocuklarıyla hala sınırdan ayrılmayan binlerce insan varsa baştan aşağı kadar kendimizi sorgulamalıyız. Ülkelerini sömüren karıştıran Batı “gelme seninle ekmeğimi paylaşamam ” diyor. Sömürge politikası ile refah seviyesi üst seviyede olan Avrupa göçmenler olmadan huzurlu yaşamak istiyor. Soğuk denizlerden kıyıya vuran çocuk bedenleri görmezden geliniyor. Batı sömürdüğü halkların sayesinde yükseliyor.
Halklar ferasetsiz şekilde onları zelil ve mazlum bırakanlara koşmaya çalışıyor. Bize düşende bunun nedenleri üzerinde düşünüp bu soruna çözüm üretmek…
Huzur İslam’da diyoruz ancak Müslümanlar huzuru İslam yurtlarında değil de batıda arıyorsa ciddi bir sorun var demektir…
Vesselam…