VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 07 January 2024 17:57:05

0 Yorum

Kez Okundu.

Şeyh Asım’ın Kaleminden Bediüzzaman

 Şeyh Asım'ın  Kaleminden  BEDİÜZZAMAN 

H24/ Özel Dosya 

Bediüzzaman ve Risaleler Hakkında Ne Dediler? / Şeyh Âsım Efendi’nin Kaleminden Bediüzzaman Şeyh Âsım Efendi’nin Kaleminden Bediüzzaman Bediüzzaman ve Risaleler Hakkında Ne Dediler?

 “Şarkın büyük âlimlerinden birisi de Molla Said-i Nursi‘dir. Bediüzzaman lakabıyla meşhurdur. Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun ve Allah ondan razı olsun. Nursi, Sofi Mirza‘nın oğludur, İsparit‘e bağlı olan Hizanlıdır. Onun bir kaç kardeşi vardır. En büyükleri Molla Abdullah‘tır.

Sonra yaş sırası itibarıyla Üstad Bediüzzaman’dır. Sonra Molla Abdülmecid‘dir. Bu üç kardeş, ilimlerde en üstün tabakadadırlar. Sonra Molla Muhammed gelir. Bediüzzaman hazretlerinin ilmi ise, Kerim olan Allah’tan vehbiydi. Tahsille elde edilmemişti. O ve büyük kardeşi Molla Abdullah dini ilimleri bir çok medreselerde büyük alimlerden okudular ve çok ilerlediler. Arkadaşlarını çok geçtiler. Çok açık ve mükemmel bir üstünlük sağladılar.

Ve en son olarak Molla Abdullah, Bitlis’te Şeyh-i Ekber Molla Fethullah Verkanisi’nin(ks.)(1) medresesinde okudu ve Molla Fethullah Efendi kendisine icazet verdi. Ve Molla Abdullah’ın icazesi büyük Şeyh Molla Fethullah’ın Bitlis’te vermiş olduğu ilk icazet idi. Kendisi daha önce başka memleketlerde bir çok icazetler vermişti, ama Bitlis’te verdiği ilk icazet bu oldu. Şeyh Fethullah ona Şeyhin evine yakın olan mahalle camisinde icazet vermek istedi. Şeyhin müridleri ise istediler ki, Ulu Cami’de, insanların huzurunda onun icazesi okunsun. Ulu Cami ki, şehrin ortasında idi.

Burada okutma istemelerinin bir sebebi de, herkesin bu törene iştiraki idi. Valiye gittiler ve durumu anlatıp kendilerine yardımcı olmasını istediler. Vali de onlara yardımcı oldu. Vali, Şeyh Fethullah’ı çok severdi. Şeyh de onların isteklerine razı oldu. O ve vali bu hususta ittifak ettiler. Şeyh Fethullah Efendi mihrabın sağ tarafına ve meclisin tam başına oturdu. Onun yanında Şeyh Diyaüddin (Hazret) vardı. Mihrabın sağ tarafında Şeyh Emin Efendi vardı. Onun yanında da Şeyh Muhammed Küfrevi’nin oğlu Şeyh Abdülbâki bulunuyordu. (kaddesallahu esrârühüm) Vali, subaylar ve memurlar da her iki grubun altında oturdular. Cami dinleyenlerle dolmuştu. Camide yer kalmadığı için çevre dükkanların üstlerine kadar çıktılar. Sokaklar ve caddeleri de doldurmuşlardı. İcazetin okunması tamamlandıktan sonra, cübbeyi Molla Abdullah’a giydirmek istediler. Üç cübbe vardı. Birisi Şeyh Fethullah’tandı, birisi validendi, diğeri askeri komutandandı. Önce Şeyh Fethullah’ın cübbesini giydirmek istediler. Şeyh Fethullah ise önce valinin cübbesinin giydirilmesini istedi. Ve dedi ki; “ben burada icazeyi okumayacağım. Çünkü burada şöhret kokusu geliyor. Bu ise bize öldürücü bir zehirdir.” Molla Abdullah’ın çok te’lifleri vardır.

Onlar bizim elimizde yoktur. Sadece Molla Halil‘in Mahfuvvat‘ına şerhi vardır. (Not: Mahfuvvat; Af olunan hususlar demektir. Eser, meşhur Molla Halil Siirdî’ye aittir.) Seyda Molla Abdullah, şeriatı çok iyi bilen bir âlimdi. Ve bir çok fıkhî fetvaları da toplamıştı. Üstad Bediüzzaman rahimehullah, kardeşi Molla Abdullah’tan ayrıldıktan sonra, Doğu Beyazıd‘a gitti. Ve orada okumaya başladı. Biz orada ne yaptığını ve kimde okuduğunu bilmiyoruz. Sonra Şeyh Muhammed Celali‘nin yanında okuduğunu gördük..Orada biraz kaldı. Sonra vatanını özledi ve Bitlis’e geri döndü. Baktı ki, Bitlis alimlerle ve ilmi bilen kişilerle dolmuş ve bayağı şenlenmiştir. Bitlis eski Bitlis değildi. Üstad ise dini ilimlere çok vâkıftı ve sanki her tarafından ilim akardı. Kendisi Şeyh Emin Efendi‘nin evinde kalırdı. Fakat alimlerin yanına, fazılların yanına gider, sonra büyük şeyh Fethullah Efendi’nin yanına gelirdi. Gündüzleri ekseriyetle Şeyh Fethullah’ın medresesinde bulunurdu.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Bazen de valiye misafir olurdu.(2) Bir gün demişti ki; “Ben Arslan için Arapçada üç yüz isim biliyorum.” Ve Kamus-u Muhit‘i ezberlemişti. Birisi dedi ki; “Esma-i Hüsna’yı ezbere bilir misin?” Dedi ki; “Hayır.” O zaman eski Said, ağalar kıyafetinde idi. Onlar gibi silahlıydı. Bizim hocamız Şeyh Mahmud Karakoyi, Üstad’dan bizzat nakletmiştir; “bir gün ben yoldan geçiyordum. Şeyh Fethullah beni gördü. Beni yanına çağırdı. Ben gittim. Bana dedi ki; “ben seni çok severim. Senin çok büyük bir makamın vardır. Fakat ben senin bazı hareketlerini sevmem. O şeyler sana layık değildir. Sana tavsiye ederim ki, şu duaya devam eyle; “Allahümme erine’l hakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü” (Allahım! Hakkı bize doğru olarak göster ve ona uymayı bize nasip et ve yanlış, bozuk olan şeylerin yanlış olduklarını bize göster ve onlardan sakınmamızı nasip et.) Bu duaya devam ettim ve ondan çok faydalandım. Sonra Van’a gitti. Ve orada büyük bir medrese açtı.

Birinci Dünya harbinde zalim düşman Rus’a karşı savaşıncaya kadar orada devam etti. Sonra tekrar Van’dan Bitlis’e geldi. Onun hayatının geniş şekli yazılıdır. (bkz. Tarihçe-i Hayat) Burada onu tafsilatıyla almamıza gerek yoktur. Birinci Dünya savaşında talebeleri ile birlikte Bitlis’teydi. Savaşta yaralandı ve Ruslar tarafından esir alındı. Düşmanın ta içlerine kadar, Kosturma şehrine gönderildi. Ve orada esir elbisesiyle epey kaldı. Bir gün bir adam gördüler ki; “Molla Said-i Kürdi kimdir” diye nida ediyor. Hazret-i Üstad hemen ona cevap vermedi. (Üstad yanına yaklaşınca) adam; “Biz seninle şuradaki yakın köye gidelim, sen benim elbisemi giy, ben de senin elbiseni giyeceğim. Şu eşeğimi takip et. Merkep seni evime götürür. Ne olursa olsun ben seni bulacağım” dedi. Üstad da onun dediğini yaptı ve o zatın evine gitti.

Adam da akşam geldi ve konuştular. Üstad “sen beni nasıl tanıdın” diye sordu. Adam cevap verdi; “benim bir şeyhim var. Seni ona götürmemi bana emretti.” Üstad diyor ki; “bir kaç gün o adamın evinde istirahat ettim. Ve elbiselerimi yıkadım, temizlendim.” Adam dedi ki; “şeyhim filan dağda bir mağarada ibadet ediyor. Kendisinin ne malı ne de ailesi vardır. Bir ineği var, her gece onu sağar, onun sütünden içer ve hayvanı serbest bırakır, o da mağaranın çevresinde otlar ve sağma zamanı mağaranın kapısına döner. Seni ona götüreceğim.” Üstad rahimehullah diyor ki; “Onu (şeyhi) bana nasıl vasfedilmişse aynen o vasıfta gördüm, belki daha da büyüktü. Vaktini ibadet ve murakebeyle geçirirdi. Dünya ve dünyevi şeylerden tamamen uzaktı. Bana memleketin halini sordu. Ona izah ettim. Memleketteki meşayihten sordu. Geçmiş büyük şeyhlerden ona bahsettim, “şu anda büyük şeyh (Muhammed Ziyaeddin) hayattadır. Onun lâkabı ‘Hazret‘dir.” Hazret’ten bahsedince, baktım ki, onu benden daha iyi bilir. Epey zaman şeyhin yanında kaldım. Şeyhin müridi evinden bana ekmek getirirdi. Ben onun adabıyla edebleniyor ve emrini yerine getiriyor, yasaklarından kaçınıyordum. Ondan çok faydalandım ve feyzinden çok istifade ettim.

Bir gün bana “memlekete gitmek ister misin” diye sordu. “Evet” dedim. Sofi’ye dedi ki; “bunu al, filan zata götür. O da filan adam götürsün. Ve Alman hududunu yakınına kadar birbirlerine teslim etsinler. Ve en son zat da bunu Almanlara teslim etsin.”(Çünkü onlar Birinci Dünya savaşında Türkiye’nin müttefiki idiler.) Kalktım, şeyhin elini öptüm, vedalaştım ve ondan dua istedim. Ve onun mübarek dualarından da yararlandım.

Şeyhin dediği gibi beni elden ele teslim ettiler ve ta Almanya’ya kadar ulaştım. Almanlar da beni saltanat merkezinin kürsüsü olan İstanbul’a gönderdiler.” Esaretten kurtulduktan sonra, Van’da kalmayı tercih ettim.” Üstad, harbten önce Sultandan yardım alarak Mısır Camiül Ezher Üniversitesi gibi şarkta bir Zehra Üniversitesi kurmak istiyordu. Esaretten döndükten ve saltanat da ilgâ olunduktan sonra, Üstad bu isteğini tekrarladı. Cumhuriyet hükümeti de onun yapılmasına karar verdi. Fakat ondan İslam’a muhalif, dinin hakikatına muhalif bazı şeyler istediler. Bunun üzerine artık onları terk etti ve Van’a geldi. Tafsilatını kitaplarında ve Tarihçe-i Hayat’ında görebilirsiniz.

Dipnotlar (1) Şeyh Fethullah-ı Verkanisi hazretlerinin vefatı: Hicri 1317, Miladi; 1900’dür. (2) Üstad, bu validen bir vesileyle şöyle bahseder; “Tarih-i hayatımı bilenlere malûmdur: Ellibeş sene evvel ben, yirmi yaşlarında iken, Bitlis’te merhum vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrarıyla ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. (Emirdağ Lahikası-1-s: 276)

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER