VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 24 February 2020 17:06:03

0 Yorum

Kez Okundu.

Padişahın Eniştesidir Sadrazam paşa

 

Padişahın Eniştesidir Sadrazam paşa


 

 

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Padişahın Eniştesidir Sadrazam paşa

Koca Ragıp Paşa, Sultan 3. Mustafa’nın kız kardeşi Saliha Sultan ile izdivaç ettiğinden, aynı zamanda hanedana damat olmuştur. Bir deyişinde şöyle seslenir: Be-Muhammedin yercû'l emânı Muhammed Mimmâ yuhâfu ve fineâlike Râgibun Kelâl geldi tasarrufdan ümm-i dünyâyı yeter şu Kâhire'nün kahrı azmi Rûm edelim. Mânası: "Mehmed Râgıb, Hz. Muhammed'in yardımı ile emân diliyor ve korktuklarından emin olmak istiyor, atanızı dahi talep ediyor. Mısır'da bulunmaktan bıkkınlık geldi; yeter artık Kahire'nin şu kahrı, Anadolu'ya gidelim" demektir.
Bu ifadesiyle Ragıp Paşa edipliğini konuşturan ve günümüze ulaştıran ifadeyi inşa etmiş bulunuyor,
Sadaret Dönemi:
Koca Ragıp Paşa gibi küçük yaştan beri, en büyük devlet adamları ve vezirlerin maiyetinde Rumeli'de, Anadolu'da her çeşit dahili ve harici siyasi işlerde, birçok antlaşmaların meydana gelmesinde, birkaç önemli vilayet valiliklerinde liyakat gösterip, tecrübeler edinmiş, ilim ve irfan bakımından fevkalâdeliği herkesçe bilinen kimseden, mutlaka başarılar dolu bir icraat beklenirdi.
Ne var ki; yedi seneye yaklaşan makam-ı sadareti işgali, herkesle hoş geçinmek dönemini huzursuzluğa uzak tutmak, düşmanlıklara fırsat bırakmamak için, her şeyi gittiği istikamette tutmayı tercih etmiştir. (Uygun bir ıslahat devri yakalamış olmasına rağmen yukarıda sayılan sebepler yüzünden ıslah edici çalışmalara başvurmamıştır.) Bazı tarihçiler; bu bakımdan Mehmed Ragıp Paşa'yı, tam bir muhafazakâr olarak nitelendirmişlerdir. Bu niteleme sadece tarihçilerin hükmü olmayıp, bizatihi kendisinin dudaklarından defaatle dökülmüş, şu beyanla kuvvet kazanmaktadır ve o sözler şunlardır: "Mevcud ahengi bozarsan, sonra eski düzeni de veremezsin!" Bu sözüyle, Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmayalım ifadesine verdiği önemi de gösterir.
3. Mustafa Rusya'nın Osmanlı Devleti üzerindeki emellerini düşünebildiği için, bunlara fazla bir hazırlık vakti vermeden bütün gücümüzü seferber ederek açacağımız bir seferde işlerinin bitirilmesini sağlayalım tekliflerine Mehmed Ragıp Paşa da cevab olarak: "Efendimiz; Moskoflu askerlerini Avrupalılar gibi talim ve terbiyeye tâbi tutmuş olup, yeni sistem üzere harp alanına çıkmaktadırlar. Buna mukabil bizim askerimiz pek düzensiz haldedir. Bunların karşısında tutunamazsak sonumuz pek kötü olur. Bu bakımdan bunlarla harp etmekten içtinap etmemiz gerekir" demekteydi.
Edebi sohbetlere, felsefi konulara ayırdığı zaman dilimini askeri ıslahata tahsis etmiş olsaydı, alınacak sonuç yüz güldürücü olabilirdi diyen tarih yazarları bulunduğu gibi, tam tersine bazı tarihçiler de, Ragıp Paşa ıslahat hususunda defaatle padişaha takdim ettiği layihalarla yaptığı projeleri kabul ettirememişti. Üstelik bu projelerin Sultan 3. Mustafa tarafından da akim bırakılmağa çalışıldığını beyan eden müverrihlerde yani tarihçilerde vardı.
Bunlara karşılık, Ragıb Paşa bu ıslahata kalkışsaydı, 3. Mustafa'nın haleflerinden 3. Selim’in başına gelenler, bu ikilinin de başına gelebilirdi! Öte yandan hakikaten Ruslar rahat kalmış olduklarından güçlü bir çalışma sergilemişler ve kuvvetlerine kuvvet katabilmeyi, tecrübelerine ilâveler temine muvaffak oldular. Nitekim Ruslar, 1182/1768 savaşını ilân ettiğinde, Mehmed Ragıp Paşa vefat edeli beş sene olduğundan, o acı dolu günleri yaşama bahtsızlığına uğramadı. Bu bakımdan bazı tarihçiler pek haklı olarak, Sultan 3. Mustafa dönemini ikiye ayırarak ilk döneme Ragıb Paşa dönemi, ikinci döneme ise Rusya ile savaş dönemi demektedirler.
1182/1768 Rusya Seferi Ve Sonucu:
Osmanlı tarihinin sükunet dönemi; Dâmat Koca Mehmed Ragıp Paşanın vefatı üzerine rüzgârlı günlere maruz kalmaya başlamış, nihayet Rusya ile meydana gelen savaş yerini acı dolu fırtınalı günlere bırakmıştır milleti.
Yılmaz Öztuna merhum; müdekkik bir tarihçiliğin, ender yetişenlerinden olduğunu gösteren bir beyanla bunun ispatını, pek bir yerde rastlanmayan malumatla yapmakta. Bu malumatsa devletin kuruluşundan bu yana adet hâline gelmiş bulunduğu bilinen cülus bahşişi, 3. Mustafa'nın tahta çıktığında son defa verilmiş ve bundan sonra da, cülus bahşişi tatbikattan kaldırılma şansı bulmuştur. Osmanlı ülkesinin uzun sayılabilecek olan sükûnet yıllarında bazı tarihçilerin beklediği ıslahat hakkında kafa patlatmadan önce devre, mührünü vuran padişah 3. Mustafa'nın gerçekleştirmeye muvaffak olduklarına bir göz atalım, ülke hazinesini güçlendirmenin esas olduğunu anlayan padişah, bu istikamette gayretler sergilemiş, sarayı örnek olmak üzere israftan uzak kılmaya gayetle itina göstermiştir. Tahsilatın yapılmasına pek önem vererek başarıyı teminde emr-i takip olması, büyük rol oynamıştı. Yol meselesi en çok uğraştığı konuların başında geldiği müşahede olunmuştur.
1950'de; Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinin sonrasında takip ettikleri karayolları politikası, bu pâdişahtan kalana devam etmek denilse, yeri vardır. Fütuhat devrini tamamlamış olduğunu anlayan her akıllı Osmanlı gibi, Padişah 3.Mustafa,bunun da farkına varmış müdafaa harplerinin artık bizim için gündeme geleceğinin idrâki içinde kale, palanga, istihkâmlar ve nice tabya inşaatına bilhassa gayretini seferber etmiştir.
Süveyş Kanalı inşaatını yaptırarak istifadeyi ilk düşünen hükümdarımızdır. Ne var ki; bütün bu iyi düşüncelerin, patlayan Moskof harbi yüzünden, kiminin tasavvur halinde, bir kısmının da yarım kalmasına sebebiyet vermiştir. 3. Mustafa'nın sadrazamı ve eniştesi Koca Ragıb paşayı kaybetmesinden sonra yerini dolduracak bir kimse bulamaması şanssızlığının bariz bir göstergesidir. Aynı zamanda, şairliği de olan padişah, bu sıkıntısını şu sızlanmasıyla dile getirmekte:
"Yıkılupdır bu cihan sanma ki biz de düzele, Devleti çerh-i deni verdi kamu mübtezele Şimdi ebvâb-ı sa'âdetde gezen hep hazele işimiz kaldı hemen merhamet-i Lem-Yezele" Şiirin son mısraındaki: "İşimiz kaldı hemen merhamet-i Lem-Yezele" beyânı, esasında hakikatül hakikat olan bir hâli, terennümdür. Bu hususta şanlı islâm tarihinin altun sayfalarını teşkil eden bir dönem olan, Hz. Ömer (r.a)'ın başından geçen bir hadiseyi örnek göstererek bahse konu beyitteki son mısraya yüklemek istediğimiz hakikatin doğruluğunu işarete çalışalım.
Hz. Ömer (r.a) cihad üzerine pek hassas olduğundan, yine bir tarafa sefer açmış. Mutad üzere Hâlid-i bin Velid (r.a)ı, sefere kumandan tayin etmiş. Fakat, sefer erbabı arasında bir sükûnet, yavaş davranma sezmiş. Derhal istihbarat kaynaklarını hareketlendirmiş ve gelecek raporları sabırsızlıkla beklemeye başlamış. Çok geçmemiş ki, gelen raporlarda en ortak nokta, mücahidlerin davranışında görülen yavaşlık, kumandanları olan Hâlid bin Velid'e olan büyük meclubiyetleri/bağlılıkları, onun maharetine sarsılmaz güvenleri şeklindeymiş. 'Yahu Hâlid başımızdayken bize ne olacak?' Şeklinde sözü dile getirişler, söz konusuymuş. Fiemanillah. (devam edecek)
Kaynak : 'Büyük Osmanlı Tarihi' Hasırcızade Metin Hasırcı : cild 4 Sh. 10,11,12,13

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER