VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 30 November -1 00:00:00

0 Yorum

Kez Okundu.

Özlediğim gençlik. Nereye bu Gidiş

Özlediğim Gençlik Nereye Bu Gidiş

Selam hidayete erenlerin üzerine olsun! Yanına gençliği alamayan hiçbir hareket; ilerliyemez, Hayat bulamaz, istikbalsiz tek başına durur da durur. Genç gelecektir.Yarınların teninatıdır gençlik, Maalesef toplum da gençlik kendisine bir değer göremiyor. İstediği manevi gıdayı Okuldan, aileden alamayan genç bunalım sonucunda gidip sağa, sola vuruyor kendisini ve hayatta hatalar ile bir girdaba girer. Gençlere aslında abiler ve büyükler olarak, hem manevi hemde bir sorumluluk bilincini koşanarak Ortaokul ve lise gençliği için yetiştirme ve akademik destek programı olarak tanımlanacak çalışmaları yapmak için, temel amacımız ne olmalıdır? 1. Şuurlu, fikri ve ilmi açıdan donanımlı nesiller yetiştirmek. 2. Öğrencinin ahlaki/ilmi gelişimine katkı sağlamak. 3. Öğrencilerin öğrenim sürecine katkı sağlamak. 4. Gençliği gelecek kuşakların teminatı kılmak. 5. Medeniyet algısı/iddiası olan milli ve manevi değerlerle mücehhez bir nesil inşa etmek ve samimi olmak Bu bağlamda geleneksel metodların yanında özgün, zamanın ruhuna uygun, estetik ve nitelikli çalışmalarla evvelen Yaratan’ın rızasına ulaşmayı sonrasında ise bu kutlu coğrafyanın sahibi nesle medeniyet algısını ve iddiasını kazandırmayı ummak ümmet ve kardeşlik temalarını işlemekle dünyadaki egemen güçlere karşı bir nebzede olsa kelebek etkisi yaparız diye düşünüyorum. Medeniyet peygamberi Hazreti Muhammed a.s ilk risalet görevini tebliğ ettiğinde Resül'e ittat eden kişiler, Mekke'nin Karonları, Ebu cehilleri değildi. Bir değişim ve İnkılabın ayak seslerini Ali bin Ebu Talip, Mekke'nin en soylu ve asil insanlarından, Abduldar oğullarından Musab Bin Umeyr ve diğer gençler idi. Peygamberimiz (Sav) in mektebinde yetişmiş bir kaç genci daha iyi anlatalım ve ibret alalım hep beraber. Medîne-i Münevvere’de İslâm’a ve müslümanlara kol kanat gerenler, yine gençler olmuştu. Medîne’nin ileri gelenlerinden fâsık Ebû Âmir, İslâm’dan yüz çevirirken oğlu Hanzala müslüman olmuş ve Uhud’da şehid düşmüştü. MUS'AB B. UMEYR ( ö.3) Ailesi onu bu yeni dinden vazgeçirmek için her çareye başvurmuştu. Ama Mus'ab, ailesini de, servetini de, Mekke'yi de terkedip Habeşistan'a hicret etti. Mekke'nin en zengin ve asil ailesine mensup olan Mus'ab, refah ve bolluk içinde yetişmiş, kılık kıyafetiyle, nezaketiyle ve fiziki yapısı ile herkesin beğenisini kazanmış, son derece zeki, akıllı, aynı zamanda güzel ve açık konuşmasıyla da herkesin gıpta ettiği bir gençti. Mus'ab'ın erişemediği herhangi bir dünya nimeti yoktu. Ancak manevi bir boşluk, ruhi bir bunalım içerisindeydi. Neticede Erkam'ın evinde bulunan Rasûl-i Ekrem'in yanına geldi ve Müslüman oldu. Ailesi onu bu yeni dinden vazgeçirmek için her çareye başvurmuştu. Ama Mus'ab, ailesini de, servetini de, Mekke'yi de terkedip Habeşistan'a hicret etti. I. Akabe bey'atında Medineliler, kendilerine İslamiyet'i öğretecek bir öğretmen isteyince, Rasûlullah derhal onu bu göreve tayin etti. Medine'de birçok kişi İslam'a onun çabasıyla girdi, birçoğu İslam'ı ondan öğrendi. Medine'nin muallimi Mus'ab, Uhud Savaşı'nda şehid düştüğünde, üzerindeki şal ile başını örttüklerinde ayakları, ayakları örtüldüğündeyse başı açık kalmaktaydı. Nihayet Peygamberimiz'in emriyle şal ile başı örtülmüş, ayaklarına da izhır otu konulmuştu. ERKAM B. EBİ'L-ERKAM (ö. 55) Hz. Peygamber'e sadakatle bağlanarak evini O'nun (sav) emrine verdi. Rasûl-i Ekrem, İslam tarihinde "Daru'l-Erkâm" diye anılacak olan bu evi tebliğ faaliyeti için çok elverişli bularak merkez haline getirdi. İslam'a ilk giren gençlerden biri olan Erkam'ın Safa Tepesi'nin yanındaki evi, Hz. Peygamber ve diğer Müslümanlar için âdeta bir karargah olmuştu. Hz. Peygamber'e sadakatle bağlanarak evini O'nun (sav) emrine verdi. Rasûl-i Ekrem, İslam tarihinde "Daru'l-Erkâm" diye anılacak olan bu evi tebliğ faaliyeti için çok elverişli bularak merkez haline getirdi. Allah Rasûlu, ilk zamanlar insanları İslam'a gizlice bu evde davet eder, onlara ibadetleri burada öğretirdi. Müslümanlar, müşriklerin şerrinden korunmak için de bu evde gizlenirlerdi.(8) Henüz 17-18 yaşındaki bir gencin, Kâbe'nin hemen yanıbaşındaki evini İslam davetine açabilmesi, onun ne denli cesur ve fedakar bir genç olduğunu da göstermektedir. MUAZ B. CEBEL (ö. 18) M. 605 yılında Medine'de doğan Muaz, II. Akabe biatında Müslüman oldu ve Hz. Peygamber'in yakın ilgisine mazhar oldu. Mekke'nin fethinden sonra Rasûlullah onu Mekke'de kendi yerine vekil tayin etti. H. 9. senesinde Tebük Seferi'nden döndükten sonra da onu Yemen'e vali olarak atadı. Henüz 27 yaşında olan genç valiye, nasıl hükmedeceğine ve insanları nasıl davet edeceğine dair gerekli tavsiyelerde bulundu. Bu, Muaz 'ın Hz. Peygamber ile son görüşmeleriydi. ESMA BİNT EBİ BEKR (ö. 73) İlk Müslüman olan genç bayanlardan birisi de Hz. Âişe'nin ablası Esma'dır. Onun adı ilk defa, Hz. Peygamber'in hicret hazırlıklarını sürdürdüğü sırada oynadığı rol dolayısıyla ön plana çıkmıştır. Hicret esnasında Hz. Peygamber ve Ebû Bekir'in üç gün saklandıkları Sevr Mağarasına geceleri yemek taşıyan Esma, kuşağını ikiye bölerek azık torbasının ağzını bağlamış ve bunun üzerine Allah Rasûlu: "Allah bu kuşağın karşılığında cennette sana iki kuşak versin" diye iltifat etmiş, bundan dolayı da "Zâtu'n-Nitâkeyn" (İki kuşaklı) diye anılmıştır. O günlerde Ebû Cehil'in de aralarında bulunduğu bir grup gelerek Esma'ya babasının nerede olduğunu sormuş, "Bilmiyorum!" demesi üzerine Ebû Cehl ona bir tokat vurmuş, bu sebeple de küpeleri yere düşmüştür.( Bir zülüm çarkına ve kötü gidişe Direniş gösteren Resul-ü zişan (sa.v) 'a köleler, Diri diri toprağa atılan kızların anneleri lebbeyk ya Muhammed diyorlardı. Bu gün ise Camiler üç tane laz hokkabazın kontrolünde , din cahillerinin ilminde tavan yaparken camilerde genç yok, Camilerin yanın da ki çay kıraathanesin de genç yok, Camilerin etrafında bisiklet ile tur atan çocuklar yok, camiyle tanışamaz, din ile temas edemez bu bağnazların yüzünden maalesef. Dernekler de, Vakıflar da maalesef insanlar hep bu yüzden ötekiler oldu ve öteki her gencin, her bayanın , her bireyin bir gideceği yeri vardır elbette.Bırakın o zaman o sizin "sahte" din anlayışınız da o helvadan putçuklarınız size kalsın. Efendimiz’in genç sahâbîlerini en îtinâlı bir şekilde yetiştirdiği, onlara îtimâd ederek kendilerine İslâm’ın kaderinde mühim roller yüklediği gerçeğidir. Bu sebeple denilebilir ki; İslâm, ekseriyetle gençlerin heyecan iklîminde inkişâf etmiştir. Zira görüldüğü üzere, müslüman olduklarında ashâb-ı kirâmın pek çoğu, henüz yirmi yaşında bile değildi. Fakat onlar, kendilerine tevdî edilen vazifeleri büyük bir îman aşkı ve heyecanıyla îfâ ettiler, İslâm dâvetini kıtalara ve çağlara taşıdılar. Düşünmek gerekir ki, günümüzde takrîben yirmili yaşlardaki gençler, acaba hangi sevdâların peşinde koşuyorlar? Bu yaşlardaki gençlerin fikir dünyası, nasıl bir kıvamda?! Zamanımız gençlerinin, yüreklerinde derinden hissetmeleri gereken mes’ûliyet şuuru, acaba hangi seviyede?!. Gençlik Atomlardan kıymetli bir varlıktır.Merhum hocam! derdi ki; İmanlı ve inançlı bir gençlik.Ahlak ve maneviyat Üstad Necip fazıl ise Bir gençlik diyerek zaman bende dir. Zaman bana emanettir şuurunda bir gençlik. Zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı farkedecek ferasete sahip, bir gençlik.... Gençliği olmayan toplumlar maalesef görüyoruz ki yok olmaktadır. Müslüman alemi hasseten Anadolu toplumları yine o geleneklerine örf adetlerine dönmez ise maazallah topyekûn biteriz. Bu hakîkati meşhur bir teşbihle ifâde etmek gerekirse, kömürün de aslî maddesi karbondur, elmasın da. Lâkin elmastaki atomlar, son derece düzenli bir görünüm arz ederken, kömürdeki atomlar ise dağınık bir hâldedir. Ayrıca elmas, uzun süren çileli bir olgunlaşma merhalesinden sonra müstesnâ bir kıvama ulaşmıştır. Bu sebeple mü’min bir gencin elmas gibi kıymet kazanıp başlara tâc edilmesi için, dâimâ istikâmet üzere bir hayat yaşaması, hizmet ve sabırla olgunlaşması lâzımdır. Yoksa kömür gibi dağınık ve düzensiz olan bir insanın âkıbeti de kömürden farksız olur. Tercih, insanın elindedir… Şunu da ifâde etmek gerekir ki, bir milletin istikbâlini önceden görebilmek, kerâmet değildir. Bunun için o milletin gençlerinin enerjilerini nerelerde tükettiğine bakmak kâfîdir. Zira her devrin gençliği, aldığı terbiye neticesinde enerjisini harcayacak bir hayat tarzını benimser. Gençliğin hayat tarzı ise, o milletin istikbâlini gösteren berrak bir ayna gibidir. Eğer bir millette gençler güçlerini hayır, mâneviyat ve fazîlet yolunda hizmet ve gayrete sarf ediyorsa, o millet istikbâl vaad ediyor demektir. Nitekim bu durumun en bâriz misâlleri, Çanakkale ve Millî Müdâfaa Harpleri’nde görülmüştür. Zira oralarda maddî gücümüz, düşmanın maddî gücünden çok azdı. Lâkin genç gönüllerin sînesindeki mânevî îman gücü karşısında, onların maddî gücü hiçbir şey ifâde etmedi. Unutmamak lâzımdır ki, bir harpte hakîkî şehidler veriliyorsa, zafer müyesserdir. Yok eğer korkaklar, ödlekler, şuursuz gâfiller ölüyorsa, o harbin neticesi sadece enkâzdır. Bu sebeple gençlerin maddî ve mânevî bakımdan yüksek keyfiyette, bilgili, görgülü ve üstün karakter sahibi olarak yetiştirilmesi, büyük bir ciddiyetle ele alınması gereken mühim bir meseledir. Zira ancak buna muvaffak olan milletler, istikbâle ümitle bakabilirler. Muhammed İkbâl’in dediği gibi: “Ey basîretli insan! Bir milletin sermayesi; para, gümüş, kumaş ve altın değildir. Onun asıl sermayesi; îmanlı, sıhhatli, dinç ve kudretli dimağlara sahip, çok çalışkan, cevvâl ve çevik evlâtlarıdır.” 15 Temmuz gibi çirkin bir olay da bu necip halk tanklara toplara F 16 lara maalesef imanıyla baş kaldırmıştır. Fox'da ve dizilerle moda ile dinin yerine adet ve örfler maalesef bu gün yok olmuştur.Ahlak ve maneviyat ülküsü esamesi okunmaz olmuş bu ülkede, aileler aynı zaman da kendi elleriyle dizi moda ve tarz denilerek yıkılırken , geleceğin teminatı evlatlar ve gençliğimiz maalesef fuhuş, moda, uyuşturucu gibi bir çok hastalıkla bağımlı kalarak aslında kendisini değil, bizlerin geleceğini yok etmektedir. 16 yıldır iktidar da bir tanıdığımız idareciler var, Neden bu sorunlara el atmak ihtiyacı gerekmedi....Reis bir bakanı çağırır ve " Deizm " ile ilgili rapor ister, Bakan raporu verirken birden şok olur ve derki nasıl bu kadar yüksek bir sonuç ile karşılaşınca hayıflanıyor.. olayın vahameti kendisini ürkmüş Dicle'nin kenarın da bir kuzunun hesabını düşünen Hz.Ömer gibi biz siz hepimiz acaba kendi ailelerimize başta olmak üzere sizin onların hepsinin çocukları değerlidir, Kıymetlidir Bir çocuk idim o zaman bir sonbahar mevsiminde Tatvan'da yıl 88 lerde bir ev sohbetinde babam ve amcamın olduğu ve Bıyıkları daha yeni yeni terlemiş bir hatipi evde de dinlemeye gitmiştik. Sinemada yaptığı konuşmayı aynı zamanda evde de yapmıştı Reis o zaman garipti, Amcam Abdülcebbar Aksoy Refah Partisi yöneticisiydi, tıraş olması gereken Recep Tayyip Erdoğan'a berbere gidelim konuğumuzsunuz dediğinde" Hacı Abi ben burada Parti'de lavabo da traşımı olurum " israf olmasın diyordu. Nereden nereye kardeşim biz reisi tanıyorduk o zamanlar azıcık bir avuç inanmış, hor görülmüş yobazlar idik, o zamanlar inancımız bizleri güçlü kılıyordu. Şimdi kalabalıklar var yığın yığın insan ve imkan var ama inanın lezzeti yok sıkıntı burada... Bize ruh veren İslam şuan bizimle yaşamıyor, biz İslam'ı hayatımızda, evimizde, cafelerimiz de, at pazarımız da, maalesef dışarı koyduk. Dünyanın yalancı makam ve şöhretlerine aldandık. Globalleşen, modernistleşen oldular kızlarımız, İtalyan, Roma modaları farzları olmuş durumda. Eskiden otobüs duraklarında beklerken başörtülü bacım ızgara , şimdi durakta bekleyen yaşlı amcaya altındaki jeep le su atar ve ardına bile bakmadan gider oldular. Rol modellerimiz kimler olacak güzel kardeşim! Edep bir taç imiş der büyükler, Ahlak ve edep ile toplumlar da sevgi saygı huzur artar.Kapital bir dünya gücünün karşısında modasına , sosyal medya bağımlısı bir toplum haline getirildik topyekûn . Söz dinlemeyen deist, At pazarın da geyik yapan , dünyayı kurtardığını sanan Apsük, beyler ve bayanlar maalesef enflasyon gibi her gün artmaktadır. Eskidendi haramlık selamlık şimdi, Entel olduk biz müslümanlar. İlahi emirlere uyanlar ise maalesef hor görülür oldular. Dost acı konuşur ama doğruyu konuşur, hepimiz aynı dünyada ve aynı memlekette yaşıyoruz. Uyarıcı olmamız farzdır oyuzden kardeşime görevlerimi anlatmak zorundayım.. Selam olsun o genç nesile ve kutlu Nebinin yolunu sürdüren gençliğe olsun... Selam ve dua İle

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER