VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 23 February 2020 23:17:35

0 Yorum

Kez Okundu.

Metin YÜKSEL 41.Yılında Anıldı

Metin Yüksel için alternatif anma Programı

Metin Yüksel için alternatif anma

H24/ŞUBAT- ŞEHADET

Şehadetinin 41. yılında Metin Yüksel İnşa Kültürevinde anıldı.

Alternatif Metin Yüksel’i anma etkinliği yoğun ilgi gördü. 23 Şubat 1979 yılında katledilen Metin Yüksel’i anma etkinliğine abisi Edip Yüksel ve aynı dönemden öğretmen, yazar ve aktivist Sedat Yenigün’ün oğlu Halil İbrahim Yenigün video mesajlarıyla katıldı. Metin Yüksel’in arkadaşlarından Abdullah Demir ve Yakup Aslan tanıklıklarını anlattı. Yazar Mehmet Efe ve ilahiyatçı yazar Mustafa İslamoğlu’nun gönderdiği video mesajlar dinlendi.

Anma etkinliği İstanbul milletvekili Hüda Kaya veilahiyatçı yazar R.İhsan Eliaçık’ın konuşması ardından düzenlenen forum ile sona erdi.

Etkinlik Metin Yüksel’in hayatından kesitler sunan slaytla ve kendi sesinden şiir dinletisi ile başladı. Oldukça duygulu anların yaşandığı etkinlikte bazı konuşmacılar ve konukların gözyaşlarını tutamadığı görüldü. İşte o geceden mesajlar ve konuşmalardan satır başları;

Edip Yüksel: “Metin’in arkadaşları ona ihanet ettiler.” Metin’le ilgili son zamanlarda bazı yeni sorgulamalar oluyor. Bence Metin’in katledilişi ile Sedat Yenigün’ün katledilişi aynı kişiler tarafından yapıldı. Çünkü o yıllarda buna benzer olaylar oluyordu. Bunun sebebinin İran Devrimi’nin getirdiği anti-emperyalist bir dalga olduğunu düşüyorum. Sünni dünyası ilk kez Şia dünyasına sempati beslemeye başlamıştı. Ve bunun neticesinde yeni bir dizayna girdiler.

Amerikan yanlısı dinci veyahutta Amerika’nın kullanabileceği ılımlı Sünnileri ön plana çıkarmak istediler. Metin Fatih Akıncılar Derneği başkanıyken, tüm Türkiye’de diğer tüm dernek başkanlarından çok daha saygı görüyordu ve hayranlık uyandırıyordu. Türkiye’de nerede bir konferans yürüyüş olacaksa Metin’i çağırırlardı.

Bunun sebebi, Metin gerçekten halkın derdiyle dertlenen birisiydi ve onlar gibi yaşıyordu. O zaman Tayyip Erdoğan Selamet Partisinin Fatih başkanıydı, sonra İstanbul başkanı oldu. Orada şatafatlı ofisleri, koltukları, vardı. Metin bunu çok eleştirirdi. ”Bu halk aç, yoksulken bu şekilde şatafatlı koltuklara, masalara para harcanması büyük zulümdür” derdi. Hatta bunu protesto amaçlı çöplükten yırtık bir koltuk aldı ve bir kaç yıl boyunca sadece o yırtık koltuğu kullandı, başka hiçbir şeyi yoktu. O koltuğu Fatih Cami’sinde cenaze törenine getirdik.

Onların içinde böyle şatafata özenen tipler vardı. Metin bu yönüyle de farklıydı. Sadece slogan atmak, duvarlara yazı yazmakta mahir değildi. Cidden yoksul halk gibi yaşayan ve onlara yardım etmek için çabalayan bir insandı. Gencecik yaşında henüz 17-18 yaşındayken doktorları haftada iki gün bedava sağlık taraması yapmaları için ikna etti. Dernekte bedava klinik açtı. Daha buna benzer nice yardım faaliyetinde de bulundu.

Ben hem Metin’i hem Sedat’ı tanıyan birisi olarak bugün yaşasalardı eğer AKP’ye muhalif kişiler olurlardı. Çünkü o günlerde de duruşları tavırları koltuk düşkünlüklerinden dolayı onlara hep karşıydılar. Ama onları tanımayanlar maalesef ”Onlar bugün olsalardı, ihaleci olurlardı, villalarda, saraylarda yaşarlardı. Havuz medyasında kişiliklerini ruhlarını satarlardı.” diyorlar ve öyle zannediyorlar. Bu asla gerçeği yansıtan bir şey değildir. Dil olarak da ilklere imza atı. Sloganlar atarken, afişleri hazırlarken ilk kez Akıncılar içerisinde 5 dili bir arada kullandı. Türkçe, Arapça, Kürtçe, Farsça ve İngilizce. Tabi ki en çok tepkiyi Kürtçe çekti ve Ülkücüler Metin’e ”Yeşil Komünist” dediler. Metin’in arkadaşları ona ihanet ettiler. Onunla beraber olan arkadaşları Şah’ın şatafatına karşıyken, bunu protesto ederken, daha sonra bu karşı oldukları şeyleri unuttular . Ve şu anda yaşadıkları şatafatla Şah’ı geride bıraktılar.

Halil İbrahim Yenigün: “Metin Yüksel Fatih sosyalistleri ile anlaşma yapmıştı” Babam Sedat Yenigün tıpkı Metin Yüksel gibi suikaste uğradı.

Ve faili meçhul olarak hayata gözlerini yumdu. Ben o sırada 2 yaşındaydım. Ben 2017’den Amerika’dayım. Şu anda burada 3 tane Üniversitede ders veriyorum. Verdiğim derslerden bir tanesi Savaş ve Barış. Barış akademisyeni olduğumu öğrenince bana bu dersi verdiler. Başkaca Ortadoğu Sosyolojisi ve Ortadoğu Tarihi dersleri veriyorum.

Barışa hayır imza sürecinde hedef olarak gösterildim. Üniversitedeki işimden açığa alınmamın ardından, adım babamla ilgili olarak gündeme geldi. Sedat Yenigün’ün oğlu olmamdan dolayı özel muamele gördüğüme inanıyorum. İşten atıldıktan sonra Nisan 2016’da yurtdışına çıkmıştım. Türkiye’de artık akademisyen olarak ekmek yiyemeyeceğimi anlamıştım. 15 Temmuz darbesi olduktan sonra da ülkeye geri dönmedim. Nitekim ilerleyen zamanda Türkiye daha iyiye gitmedi, hatta çok daha kötüye gitti. Gerçekten idealist insanları bir şekilde yok etmekte çok mahir olan bir devlet yapısı ile karşı karşıyayız. Kendimi öyle çok büyük idealistlik mevkisine koyacak değilim ama yurtdışında bulunduğum sürede şunu gördüm: Fransa, Almanya ve Amerika’da da ne kadar iyi akademisyen varsa ya içeride, ya sürgünde ya da işsiz. Metin Yüksel’in ve babam Sedat Yenigün’ün yok edilmesinin bütün bunlarla çok bağlantısı var. Şu anda da aslında aynı devletle karşı karşıyayız. Babamı hedef alan güçler, zamanı biraz ileriye sardığımızda gördüğümüz manzara aynı. Ben üniversitede açığa alındığım zaman Ticaret Üniversitesi Ülkücüleri diye bir grup peydah oldu. Okulun bütün kulüplerini dolaşarak herkesten benim okuldan atılmam için imza topladılar. İmza vermeyenlere de farklı baskılar uyguladılar. İmza vermeyi reddeden bir arkadaşım AKP ‘den tehdit telefonları aldı. MHP’nin ayak işlerini yapan birinin arka planında AKP’yi görüyoruz. O günkü aynı MHP zihniyetinin de bugün aynen devam ettiği ve hem resmi anlamda, hemde arka planda çok net bir işbirliği olduğu çok net olarak görülüyor. Tam da bugünlerde ve bu sebepler Metin Yüksel ve Sedat Yenigün isimleri birlikte konuşulmalı. Bugünlerde Malcolm X adı anılıyor. Türkiye bağlamında Malcolm X denilince Metin Yüksel ve Sedat Yenigün akla ve gündeme geliyor. Şimdi kayıtlara Metin Yüksel’in katilleri var diye geçiyor fakat Sedat Yenigün’ün katilleri bilinmiyor bile ve hala bulunabilmiş değil. Bırakın şu anda MHP ile içli dışlı olan iktidarı, tırnak içerisinde söylüyorum bu iktidar iyi zamanlarında bile Sedat Yenigün’ün adını anmalarına rağmen, hiçbir surette suikaste ilişkin tek bir adım atmadılar. Ama ne yapıyorlar;? Mezar başına gidiyorlar ve ‘‘Bakın ne güzel günlere geldik, Sedat Yenigün bize bu günleri hazırladı” diyerek bir takım şükranlarını ifade ediyorlar. Çok manidar, çok ilginç ve çok ironik şu gerçek var ki; O mezar başında olamayan bir oğlu var. ”Oğlu niye burada yok, neden gelmiyor şimdi nerede?” diye sormak kimsenin aklına gelmiyor. Böyle bir ironik durum ile karşı karşıyayız. Hem babamı öldüren insanlarla kol kolalar, hem de o insanlar babamın mezarı başında şükranlarını bildiriyorlar. Bu durum nasıl açıklanır bilemiyorum. Benim işimden açığa alındığım dönemde Fatih Akıncılarından bir telefon almıştım. Metin Yüksel’in yıl dönümü üzerine konuşma yapmam için beni davet edeceklerini söylediler. Bende kabul etmiştim. Daha sonra hiç bir ses seda çıkmadı. Benim Barış imzacısı olmamla, oraya çağrılmamamın ilişkili olabileceğini hiç düşünmemiştim. Tâ ki bir arkadaşım bana şunu söyleyinceye kadar: ‘‘Ben o sürece son derece vakıftım, senin adın geçti, fotoğrafların afişe kondu ama ondan sonra çıkartıldığın söylendi bana” dedi. Gerçekten Türkiye’de Metin Yüksel ve Sedat Yenigün’ün de anlaşılması üzerine son derece ciddi bir haksızlık var. Neden öldürüldüklerine dair bu ülkede çok ciddi bir yanılsama var. Geçenlerde yine bununla bağlantılı olarak şöyle bir afiş görmüştüm. Metin Yüksel bıraktığı miras üzerine bir program hazırlamışlar. Afişte arka planda Abdülhamit Han’ın fotoğrafı var. O günkü Abdülhamit, bugünkü Erdoğan’ın tam karşılığı. Kendini merkeze oturtup, despotizme yönelik yönetimi olan biri. Kendisi tayin etmiş olduğu halde, çok güzel eserleri olan sadrazamının eserlerini yasaklayan despotik bir insan. Aslında gerçekten Metin’i öldüren insanların konumunda Abdülhamit. Metin le Abdülhamit’in fotoğraflarını yan yana koymak akıl alır gibi değil. Anca Metin’i öldüren zihniyet budur diye yan yana konulabilir. Metin Yüksel ve Sedat Yenigün bir takım global planların, beklenmeyen sonucuydular. O global planda Kral Faysal, Kudüs Müftüsü Hüseyni’nin de içinde olduğu, daha çok anti-komünizm temelli Sovyetlere karşı Amerikan dostu bir blok ortaya koyan, siyasal bir hareketlilik vardı. Daha sonra o kontrollü süreç kontrolden çıktı. Metin Yüksel’in Fatih sosyalistleri ile irtibata geçmesi, bunlarla görüşmeler yapması ve onlarla ülkücülere karşı bir anlaşma yapması… Bu inanılmaz bir şeydi, daha öncesinde sanırım hiç görmedik ve duymadık. Bu anlamda Metin’in yaptıkları çok farklıydı ve acilen durdurulması gerekiyordu. Metin Yüksel’in faili belli, Sedat Yenidün’ün faili meçhul görünüyor ama aslında ikisininde failinin belli olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu cinayetleri kimlerin plandığını ve hayata geçirdiğini incelediğimizde bunu çok net şekilde görüyoruz. Metin Yüksel suikasti üzerine, belli bir hedef güdülüyordu ve babam o hedefe ulaşılmasını engellemek üzerine canını ortaya koydu ve öldürüldü O hedefte şuydu bence: Metin Yüksel’in şehadetine tepkiler olacağı tahmin edilerek, İslamcıların da çekilmesi hedeflendi. Babam barış aktivisti, arabulucu olarak taraflar arasında mekik dokurken suikaste kurban gitti.

Yakup Aslan: “Metin, bizim mahallede Kürtçülükle suçlandı”

Bir iki anımı anlatmak istiyorum. 1974 de duvarlara yazı yazmaktan dolayı tutuklandım. Dosyam Yargıtaya gidince bir süre serbest kaldım. O sırada istanbul’a geldim. Gündüz Milli gazetede çalışıyordum gecede Fatih Caminin çevresinde Metin Yüksel ve çevresindeki bir ekiple buluşuyorduk. Yürüyüşlerde, sokaklarda, konferanslarda sürekli buluştuğumuz nokta o dönemin İslamcılığıydı. Metin Yüksel bazı kişilerle Kürtçe konuştuğu için bizim mahallede belli bir kesim onu Kürtçülükle suçlamaya başladı.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Belli bir dedikodu o çevrede yaygınlaşmaya başladı. Onun ardından belli bir dönem Metin’le ilgili çok yoğun bir propaganda oldu. Böyle yapılmasının sebebi kanımca Metin’in vurulması için belli bir zemin oluşturulmaya çalışıldı. Çünkü milliyetçilerle ve ülkücülerle çok da bir sorunumuz yoktu. Genelde kavgamız solcularlaydı

 Birden bire ülkücüler palazlanmaya başladılar. Vurulmasından bir gece önce sokakta kavga etmeye, saldırmaya başladılar. O gece sanırım Metin birinin elinden silahını aldı. Ertesi gün de Metin’i Fatih Camisinde vurdular. Daha önce biz bunun sıradan bir cinayet olduğunu sanıyorduk. Ama son dönemlerde yaptığımız araştırmalarda tahminimizden çok farklı şeyler ortaya çıktı. Ben Edip Yüksel ile o yürüyüşün içerisindeydim sonrasında bizi Kıztaşı’ında tutuklayıp Metris’e götürdüler. Yaklaşık 300-400 kişilik bir gruptuk. Sabah bir kısmını içeri aldılar bizleri serbest bıraktılar. Yolda emekli bir subay ve İmam Hatipli çocuklarla bir tartışmam oldu ve beni tekrar içeri aldılar. Fatih Karakoluna getirdiler beni. O zaman Tayyip Erdoğan’ı da orada gördüm.

Daha sona beni belli bir eziyetten sonra bıraktılar. Ancak taksici bir tanıdığım Emniyet Müdürünü öldürmekle tehdit ediyornuş, bu sebeple beni tekrar Fatih Karakoluna aldılar ve çok kötü işkence yaptılar. Daha sonra Tayyip’i çağırdılar. ”Arkadaşın beni öldürmekle tehdit ediyormuş.” Tayyip de dedi ki; ”Yok o öyle bir şey yapmaz” dedi. Sonra Edip’i çağırdılar ifadesini almak için. Edip dedi ki; ”sen ne diyorsun komiserim biz daha sana İslam tebliğini yapmadık ki seni niye öldürelim.” Sonra bizi serbest bıraktılar, komiser beni yemeğe götürmek istedi.

Sen bana işkence yapmışsın beni dağıtmışsın dedim ve kabul etmedim. Bari çay içelim dedim dedi, onu da kabul etmedim. Daha sonra Kadir Mısırlıoğlu’na gittik. Komiser Naci’nin bana yaptığı işkenceden dolayı bir avukat önermesi için. Bir avukata gittik ve dava açtık. Mısırlıoğlun’a dedim ki; ”Tayyip’te içeride.” Buna çok şaşırdı. Metin hakkında da iyi şeyler söylemedi. ”Bırak şu serseriyi, anarşisti, İşte Edip’te onun izinde” dedi. Daha sonra askeri hakime gitmiş ve demiş ki; Tayyip Erdoğan’ın bu işlerle alakası yok. Ama Edip anarşisttir. Edip’i ve arkadaşlarını da tutuklayın. Bunlar o dönemde ve son dönemde çıkan ilişkileri doğrular mahiyetteydi.

Abdullah Demir: “Metin çok samimiydi, harbiydi, hasbiydi, gizli hiçbir planı ve projesi yoktu, içi neyse dışı da oydu.

” Biz o dönemde İlahiyat Fakültesinde okuyorduk. Yoksuluk içesinde eğitimimizi sürdürmeye çalışyorduk. O dönemlerde İslamcıydık ama şimdi değilim. 1980 öncesi İslamcıların çoğunu tanırım ama 1990 sonrasını tanımam.

Küskünleri oynadım bir süreliğine yurtdışına çıkmıştım. Ben de Metin de bir takım arkadaşlar gibi biz bir hamal idik. İnandığımız bir davamız vardı. Bu inandığımız davanın anlam dünyasını şekillendiren de bizim kutsal kitabımızdı. Metin yüksel bir cinayete kurban gitti insanlar konuşuyorlar ve konuşacaklar. herkes kendince bir yorum yapıyor. O bir sokaklardaki, bir de yukarlardaki bizim göremediğimiz bilmediğimiz dünya vardı. Sokaklarda solcular, sağcılar, ülkücüler vardı. Biz o dönemde ne sağcı, ne solcu, ne de ülkücüydük.

Biz zaman zaman hepsine muhalefetimizi yapıyorduk. Bir gün ülkücülerle olan bir kavgadan sonra bize tehditler gelemeye başladı. Bombalayacağız, öldüreceğiz diye. Akşam baktım metin geldi belinde iki tane silah ile geldi ve masaya koydu. Ama asla o silahları kendi nefsi için kullanmazdı. Metin’i biz çok sevdik. Niye kardeş olarak bildik?

Niye Metin’in öldürülmesi bu şekilde içimizi yaktı? Bütün Müslümanları gönülden allak bullak etti neden? Metin’in şöyle bir özelliği vardı: O çok samimiydi, harbiydi, hasbiydi, gizli hiçbir planı ve projesi yoktu, içi neyse dışı da oydu. Bir akşam bana haber geldi, eylem var diye. Gittim, Metin de oradaydı. Yaklaşık 20-30 kişiydik. Yaptığımız şeyde duvarlara yazı yazmaktı.

Polisler geldi bizi kuşattı. Metin’in şöhreti hepimizden fazla olduğundan, çünkü o bir efsaneydi, polisler Metin’i çağırdılar. O zaman Metin’in silahlı da vardı ama nasıl oldu bilmiyorum silahlar kayboldu. Polis Metin’e sordu silah var mı? diye. O da, yok dedi. Sonra bizi sorgulamak için 2. şubeye götürdüler. Çok fazla faili meçhul oluğu için o dönemde biraz tedirgindik.

Ama Metin çok rahattı, böyle durumlarda hiç panik yapmazdı. Onun böyle duruşu bize de cesaret verirdi. Tabi 2. şubede başka suçlardan insanlarda vardı, hırsızlık, uyuşturucu veya başka suçlardan. Bir baktım Metin toplamış onları bir köşeye onlarla sohbet ediyor. Üstad kelimesini çok severdi. ”Ne yapıyorsun sen böyle?” diye sordum. ”Üstad, bunlar da hayat ver” dedi. onlarla iş yapmayı, onlarla beraber olmayı seviyordu.

Korkusuz, cengaver bir insandı, hiç endişesi ve kaygısı yoktu. O dönemde belinde silah olup sağ veya sol adına dolaşan insanlar vardı. Ama onlarla metin arasında bir fark vardı. Metin bir şövalye değildi. Kendi nefsi için silah taşımıyordu. Onlar kendi algılarını mutlak kabul edip, o mutlaklığın kavgasını veren insanlardı. Ama Metin için bir tek mutlak vardı o da ”Kadir-i mutlak” idi.

O zaman Erbakan hep şöyle derdi; ”Aman uzak durun. Çünkü bakın sabah bir solcuyu öldüren silah, öğleden sonra aynı silah bir sağcıyı öldürüyor” derdi. Metin’in mücadelesi farklıydı ve onu diğer militan arkadaşlardan ayıran farkları vardı. O herkesin konuşma, derdini anlatma, kendini ifade etme hakkının tanınmasını isterdi.

O zamanlar ülkücü bir sokaktaysan ve ülkücü değilsen, ya da solcu bir sokaktaysen ve solcu değilsen sana yaşama hakkı tanınmazdı. Alan hakimiyeti vardı. Metin bunlara ”Kimi nereden sürüyorsunuz.” diye itiraz etti. Bir Müslüman kendi onurunu ve şerefini kurtarmak zorundadır.

Onun için Müslümanların onur ve şerefi açısından Metin ortaya çıktı. Bizde bunu destekledik ve bu açıdan Metinin tavrı bizim için çok büyük bir sevinç ve cesaret kaynağı oldu. Arap cahiliye döneminde kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu.

Bunun üzerine ”…Diri diri gömülen kız bebekler hangi günahından dolayı toprağın altına gömüldüler” ayeti indi. Şimdi ben de soruyorum Metin hangi günahından dolayı suikaste kurban gitti ve öldürüldü? 

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER