VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 17 January 2021 00:53:51

0 Yorum

Kez Okundu.

Gerçek İslam Karşısında 1

GERÇEK İSLAM KARŞISINDA; UYDURULAN İSLAM, AMERİKANCI İSLAM VE İNDİRİLEN İSLAM SAVUNUCULARI! -1-

Özlü Söz: Gerçek müminin sevgisi, kızması, bir şeyi alması, yapması ve terki hep Allah için olur.

Hz. Ali (r.a)

___________________ 0 ___________________

Allahın dini, ulûhiyet ve rububiyet üzere insanlara sunulmuş bir dindir. Bu Hz. Âdem(as) ile başlayan ve Hz. Muhammed(sav) ile noktalanan vahyin sonucudur. Gerçek anlamı ile Allah, insanlara kendisini ilah ve rab olarak iman etmelerini istemiştir. Gerçek dine ilk itiraz akılla Hz. Âdem(as)’ın oğlu Kabil yapmıştır. Bu ilk suç vahye akılla yol göstermedir. Ondan önceki suç ise Şeytanın Allahın emrine karşı gelip kibirlenmesi ile ırkını üstün gösterme suçudur ve günümüz deyimi ile Faşizan harekettir. 

Allah yarattığı insanları kendisine iman etmeleri ve şirke sapmamaları için peygamberler göndererek onları uyarmış ve ilahınız bir tek ilahtır düsturu ile hareket etmelerini istemiştir. Buna karşılık insanlar bu ilahi emre ya inkâr ya da isyanla cevap vererek kendi şirki dinlerini hâkim kılmak için karşı çıkmışlardır. Bunun altında yatan sebep insanları kendi çıkarları için çalıştırıp servet ve güç sahibi olmalarıdır. Yani maddeci bir istem sonucu vahyin hukukuna ve sistemine akılla karşı gelme ameliyesidir. Bu her devir ve dönemde olagelmiş bir amel olarak peygamberlerin önüne çıkmıştır. Bu durum Hz. Peygamber (sav)’in dönemine gelinceye kadar gelişerek devam etmiş ve Yahudi ve Hıristiyan olarak vücut bulmuştur.

Hz. Peygamber(sav)’in vefatından sonra asli hilafetin 30 yıl devamından sonra saltanata dönüşen hilafetin Atatürk’ün eliyle kaldırılması öncesinde güçlenen Yahudi ve Hıristiyan ittifakı ne yazık ki Müslümanları siyasi bir güç olarak yeryüzünden kaldırmaları ile neticelenmiş ve bununla birlikte zulme dayanan yeni bir idare şekli başlamıştır.

Yahudi ve Hıristiyan ittifakının güçlenip emperyalistleştikten sonra İslam coğrafyasında müdahil olması ile birlikte İslam coğrafyasında yetişen nesil batı kültürünün yıpratıcı etkisi ile özünden koptu. Özellikle 1956 yılında İsrail terör örgütünün zoraki bir devlet sürecine sokulması ile birlikte kurulan “İslam Üniversitesinin” İslami kavram ve bilgilerin grileştirilmesi neticesinde bugün ne yazık ki nesillerimiz üzerinde bir beyin kargaşası meydana getirildi. Kurulduktan sonra bu üniversitenin takibini yapmayan ve mezun olan Yahudi öğrencilerin nerelere gittikleri ve ne yaptıkları hususunda bir çalışma yapmayan Müslümanlar ne yazık ki bugün o mezun olan Yahudilerin İslam coğrafyasında yaptıkları tahribatların hala bilincinde olmadıkları görülmektedir. Ne yazık ki günümüzde İsrail terör örgütünün kurduğu bu üniversitenin varlığından ve haince yapmış olduğu tahribattan haberdar olmayan Müslümanlar var.

Allah, göndermiş olduğu Tevrat ve İncilin korunmasını üstlenmediği için Yahudiler bu iki ilahi kitabı tahrif etti. Tahrif edilen kitaplardan sonra ilahi dinin asli kaynağından kopup yoldan çıkması ile bu ilahi dinin sağlaması gereken adalet bu vesile ile zulme dönüştü. Tevrat ve İncilin tahrif edilip yerine insani fikirlerin konulması ona bağlı olanları yoldan çıkarmış ve batıl bir yola saptırarak bugünkü Yahudi/Hıristiyan ittifakının zulmüne zemin hazırlamıştır. Kuran Allahın koruması altındadır ve Kuranı tahrif edebilmek için ne kadar uğraşıldıysa bir sonuç elde edemeyen Yahudiler ne yazık ki Müslümanları Kuranın yolundan alıkoydular. Ve Allah Maide Suresi 82. Ayetinde “İman edenlere düşmanlıkta en ileri olanlar Yahudiler ve müşriklerdir” beyan buyurmasına rağmen Müslümanların dünyevileşmesi ile birlikte bu nefsi yoldan ilerlemeleri durdurulamadı…

Müslümanların bugüne kadarki en büyük eksikliği dava bilincinin devamını gelecek nesillere aktarmadaki eksikliğidir. Bu dava bilinci ve mücadelesini gelecek nesillere aktarıp bunu ayakta tutabilecek nesillerin yetişmesine zemin hazırlanmadı. Hz. Peygamber (sav)’in vefatından sonra etrafında olan sahabe ve çocukları asli hilafet ve saltanat ikileminde ne yazık ki birbirlerine kılıç çekip kan döktüler. Ve Peygamber (sav)’in üç güzide halifesi ve iki torunu şehit edildi. Hz. Peygamber (sav) bir hadisinde asli hilafetin 30 yıl olacağını beyan buyurmuş. Gerçekten de kendisinin vefatından sonra ilk halife Hz. Ebubekir (ra)’tan sonra Hz. Hasan (ra)’ın şahadeti ile biten halifelik süresi 30 yıla denk gelmektedir.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Yine bir hadisinde Hz. Peygamber (sav); “Bu din ilik ilik sökülecektir ilk ilik idare son ilik namazdır.”

Asli hilafetin 30 yıldan sonra yerini saltanat hilafetine bırakması hilafeti hile ile eline geçiren Muaviye’nin kendisinden sonra oğlu Yezit’i veliaht olarak bırakması ile başladı 3 Mart 1924 yılında Osmanlı Devletini yıkıp yerine yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin mecliste almış olduğu kararla hilafet ve saltanat ortadan kaldırıldı.

Atatürk araştırma merkezi başkanlığı sitesindeki hilafet ve saltanatın kaldırılması ile ilgili beyanında şunlar yazılmakta; “Saltanatın kaldırılmasına, cumhuriyetin ilanına karşın hiçbir gereği kalmayan halifelik, varlığını korumakta devam ediyordu. İstanbul’daki son halifede bu durumdan yararlanarak cumhuriyet rejimi karşısında ayrı bir kuvvetmiş görüntüsünü vermekten çekinmiyor, tantanalı törenler düzenliyor, devlet bütçesinden kendisine ayrılan ödeneği az görüyordu.

Bu tutum, devrime karşı çevreleri kımıldanmaya yöneltiyor bir kısım basın da halife yanlısı bir tutumun içine itiliyordu. Hâlbuki büyük özverilerle kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’ni her türlü tehlikeden korumak vazgeçilmez görevdi. Artık halife sorununun da kesin şekilde çözülmesi gerekiyordu. 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan bir yasayla hilâfet kaldırılarak son halife yurt dışına çıkarıldı. Halifeliğin kaldırılışıyla Türkiye Cumhuriyeti, lâiklik yolunda bir büyük adım daha attı; zira millî egemenliğe dayalı bir rejimde, çağdaş ve lâik devlet kavramında "halifeli cumhuriyet" söz konusu olamazdı. Anayasa’da, 1928’de yapılan bir değişiklikle "Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslâm’dır" maddesinin de kaldırılması, cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin yemin şeklinin yeniden düzenlenmesi, lâiklik yolunda aşılan büyük gelişmeler oldu. Nihayet 5 Şubat 1937’de lâiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olarak Anayasa’da yer aldı.”

Kaynak: https://www.atam.gov.tr/duyurular/halifeligin-kaldirilmasi

Hilafetin kaldırılması ile birlikte halkta bir boşluğun oluşmaması ve ileride olabilecek bir herhangi bir ayaklanmanın olmaması için Diyanet İşleri için adım atıldı ve aynı yıl “Diyanet İşleri Başkanlığı” kuruldu. Bu durum İslam’a göre velayet hakkının İslami olmayan bir güce vermekti. Amaç hilafetin boşluğunu doldurmak ve dini devlet eli ile kontrol altına alarak kimsenin bu konuda kendi başına buyrukla hareket etmemesini sağlamaktı. Fakat bu durum İslam’a göre velayet hakkının olmaması gerekenlere verilmesi idi. Bugün ne yazık ki Müslümanlar bu velayet hakkı konusunda gerekli bilgi ve donanıma ve bunu harekete geçirebilecek yapıya sahip olmadıkları için İslami velayet hakkına sahip olmayanların velayeti karşısında pasifize olmuşlardır. Avrupa’nın dört Katolik Hıristiyan ülkesinden kanunlar tercüme edilerek İslam hukuku yerine Hıristiyan hukuku getirtilmişti. Müslümanların buna itiraz etmemesi için Diyanet İşleri Başkanlığı vasıtasıyla teskin edilmeleri hesaplanmıştı ve bununla da başarılı oldular. Her ne kadar ülkenin birçok yerinde isyanlar başladıysa da kanla bastırıldı ve diyanetin etkisi ile İslami konularda halk onların rotasına böylece girmiş oldu…

Batı Avrupa’yı rehber edinen ve bütün hayat standardını Avrupa’ya göre dizayn eden yeni sistem İslam’a ait ne varsa kademe kademe kaldırmaya başladı. Karşı çıkan İslam âlimlerini ya sürgün ettiler ya da idam ettiler. Devrim adı altında yapılan yenilikler halka güzel bir şekilde anlatıp onları ikna etmek yerine zorlama ile yaptırımlara başvurdular. Sistem kendisi için yetiştirmeyi hedeflediği kişileri açtıkları imam hatip okulları, ilahiyat ve Yüksek İslam Enstitü’leri vasıtasıyla halkın sistemle entegre olmasını projelendirdiler. Profesör unvanını sistemden alabilmek için çok taviz vermeleri istenenler İslam’ı mevcut sistemin şemsiyesi altında İslam’ı sanki sistemin özüymüş gibi anlatmaları bugün insanımızı gerçek İslam ile aralarına setler çektirmişlerdir.

Yazımın devamını ikinci makalemde devam etmek dileği ile…

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER