VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 30 November -1 00:00:00

0 Yorum

Kez Okundu.

Erbakan Hocaya Selam olsun

Erbakan Hoca’ya selam olsun!

H24/Makale/Mücahit Gültekin

Değerli Genel Yayın Yönetmenimiz Mustafa Kurdaş, Erbakan Hoca’nın 10. vefat yıldönümüne ilişkin özel bir nüsha çıkaracaklarını, benim de katkıda bulunmamı istediğinde, açık söyleyeyim, ne yazacağımı bilemedim.

Ne yazabilirdim ki?

Her güzel şeyin istismar edildiği bir dünyada ne sözün ne de yazının anlamı kalıyor. Kitaplar tahrif edildiği gibi, insanlar da tahrif ediliyor; üstelik rahmet okuyarak...

Kimileri anladığı için tahrif ediyor, kimileri anlamadığı için. Sonuçta "rahmetle tahrif" etmekten daha güçlü bir istismar var mı? Ben de o yüzden çocukluğuma, çocukluk anılarımdaki Erbakan Hoca’ya sığındım. Beş yıl önce mahzun bir gecede hatırladıklarıma ekleyecek bir şey bulamadım. Çocukluk sevgisiydi bu, temiz kaldığını ümit ediyorum:

* Erbakan Hoca her aklıma geldiğinde, onunla birlikte ailem de aklıma geliyor. Çünkü ben daha 6-7 yaşlarındayken Erbakan Hoca Meclis’te bir konuşma yaptığında babam, annemi ve diğer 4 kardeşimi de toplar, hepimize "zorla" konuşmayı dinletirdi. Erbakan Hoca, bizim evde, ailenin tamamını bir araya getiren yegâne adamdı. O konuşurken babamın hüzünle karışan gülüşlerini hatırlıyorum. Erbakan Hoca konuşur ve biz de (niye olduğunu pek anlamasak da) babamızın gülmesinden mutlu olurduk. Çünkü onun Meclis kürsüsünden kükreyişi acılarımızı, itilmişliğimizi, horlanmışlığımızı bize unutturur; bize güven verirdi. Erbakan Hoca, bize kendimizi "adam" hissettiren tek adamdı.

"Bırakın bu Batı taklitçiliğini, IMF’miymiş falanmış filanmış, hadi ordan, HADİ ORDAN" derdi ve biz de babamla birlikte gözlerimiz dolarak gülerdik. Hakikatin kürsüden temsil edilmesi bize gurur verirdi ama yine de içimizde bir yerlerde Hoca’nın yalnız olduğunu bilirdik; itildiğini, alay edildiğini bilirdik. Hoca’nın her Meclis konuşması bizim için "aile terapisi" gibiydi. Hoca konuşur, biz de alay edilen, yalnız bırakılan bu adamı sahiplenmenin tuhaf bir gururunu yaşardık. Babam, seçim zamanlarında sözünün geçeceğini düşündüğü herkesi arar, son bir konuşmayla Hoca’ya oy toplamaya çalışırdı. Seçim sabahı anneme sıkı sıkı tembih ederdi, "Anahtara bas hatun, sakın karıştırma" derdi. Seçim gecesi, sonuçları yine ailecek izlerdik.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Sandıklar tek tek açılır, biz de heyecanla MSP’nin yüzde kaç aldığına bakardık. "Muş’ta birinci parti baba!", "Bingöl’de birinci parti baba" derdik bağırarak. Babamızın sevinmesi, babamızla aynı şey için sevinmek bize mutluluk verirdi. Ama bu sahneler çok azdı. Genelde eve sessizlik hâkim olur, seçim sonuçları netleştikçe umutlar yavaş yavaş sönerdi. Hep Demirel kazanır ve Hoca kaybederdi. Babam, sonuçlar açıklandıkça "Ah Hoca ah, bu millet seni anlamaz!" derdi. Annem de, babamla aynı analizi yapmış gibi söylenirdi: "Anlamaz...

Anlamaz." Çok net hatırlıyorum, yaşadığımız duygu üzüntü değildi.

Haksızlığa uğramışlık hissiydi. Demirel’in Hoca’ya tercih edilmesinin bize yaşattığı duygu, ne bileyim, Yeşil Yol’daki zencinin haksız yere idam edilmesinin seyirciye yaşattığı duygu gibi bir şeydi. Ağlardık, ama hınçlanırdık da... Geriye Millî Gazete’nin "Bu sefer iktidardayız" manşeti kalırdı. Bu manşet hüzünlü ve yalnız görünürdü gözüme. Hoca hep en güzel şeyleri söyler, hep kükrer, biz hep hüzünle karışık güler ve hep kaybederdik. Böylece ailecek kaybetmeye alıştık. Kaybetmenin tuhaf bir güzelliğini kavradığımızı hatırlıyorum çocuk yaşta. Kaybetmek, ama haklı olduğunu bildiğimiz bir adamı tutmak ailemizi ayrıcalıklı kılardı. Biz ailecek kendimizi ayrıcalıklı hissederdik

 Erbakan Hoca, bizim için "güçlünün yanında değil, haklının yanında olmak" bilincimizdi. Erbakan Hoca, bize "yalnız ama haklı olmak" şuuru yüklemişti. O kadar çok kükremişti ve o kadar çok kaybetmiş ki; yalnızlığı ve kaybetmeyi bize sevdirmişti. Herkesin horladığı, alay ettiği, anlamadığı kaybeden bir adamı sevmek/savunmak bize müthiş bir güç kazandırmıştı. Hoca seçimleri hep kaybetmiş, ama bize "kaybederken kükremek" ya da "kükreyerek kaybetmek" gibi bir duruş kazandırmıştı. Bir müddet sonra kaybetmek önemsizleşmiş; Hoca’dan geriye kükremek miras kalmıştı.

Bugün düşünüyorum da çocuklarımızın "kaybetmeye" ne kadar çok ihtiyacı var. Bugün kadınlarımıza, çocuklarımıza, ailelerimize sürekli fısıldanan o "böyle yaparsan kazanırsın" kışkırtması, kazanmak bu kadar önemli olmasaydı etkili olabilir miydi? Eğer bu fısıltı etkili olmasaydı, çocuklarımızı kaybeder miydik? Her ne zaman Batı’nın ailemize, kadınlarımıza ve çocuklarımıza ilişkin süslü tezleriyle ya da yalnız bırakma tehditleriyle karşılaşsam hep Hoca aklıma geliyor: "Hadi ordan, HADİ ORDAN!" Vefatının 10. yıldönümünde Hoca’yı minnetle ve özlemle anıyoruz. Erbakan Hoca’ya selam olsun.

* Babam öleli 15 yıl, annem öleli 12 yıl oldu. Son gittikleri seçimde oylarını yine Hoca’ya verdiler. Son seçimde de kaybettiler; en ağır şekilde. Bunu biliyorlardı. Onlar kaybedenlerin safında ve gönülleri yaralı olarak öldüler. Şimdi Erbakan Hoca’nın yanında olduklarına inanıyorum. Erbakan Hoca ve diğer kaybedenlerle birlikte, bu sefer kazandıklarını umut ediyorum, öyle niyaz ediyorum. Sizi seviyorum ve özlüyorum.

Sizi ve diğer kaybetmişlerimizi özlüyorum. Orada görüşmeyi niyaz ediyorum.

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER