VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 29 February 2020 17:03:28

0 Yorum

Kez Okundu.

Cezaevinden Mektup Var-3


Cezaevinden Mektup Var-3

Saygı değer okuyucularım;

Yıllardan beri cezaevlerinden yüzlerce mektup aldım. Çok acı hikayeleri ailelerden birebir dinledim. Züheyir Timur kardeşimin mücadelesi, azmi ve hayatını yazdığı mektup aldığım mektuplardan bana en tesir eden hikayelerin başında geliyor. Bu sebeple sizlerle paylaşmak istedim. On üç yaşında babasının şehadetiyle yedi kardeşin yükünü omuzlarına alan Züheyir aynı zamanda camide talebelere dersler veriyor. Kuran dersi verdiği için senelerdir zindanda olan Züheyir ve nicelerinin durumu gerçekten gayretullaha dokunur...
Sayın Cumhurbaşkanı’nın yıllardan beridir cezaevinde acı çeken, uydurma sebeplerden dolayı yatanlar olduğunu iki yıl evvel ifade etmiştim. Bu insanlar artık ne FETÖ ne de 28 Şubat mağdurudurlar. Artık hükümet mağdurudurlar...
Eşleri, evlatları, babaları, akrabaları bu bitmez acıdan pay alıyorlar senelerdir. Gelin bir an önce bu zulümlere son verilip bu insanların yeniden yargılanmaları için çağrıda bulunalım. Bu elzem bir gerekliliktir. Mektubun bazı kısımlarını keserek mektubu sizlerle paylaşıyorum.
“Hamd yüce Allah’a, Salat’u selam Resulu Ekrem (sav)’e, onun pak hane-i şerefine güzide Ashabına, İslam’ın aziz şehitlerine, mücahid ve mücahidelerin üzerine ebediyen olsun. Amin.
Kısaca kendimi tanıtmak isterim. Ben aslen Siirtliyim. Yaşım kırk. On yedi senedir zindandayım. Zindana girmeden önceki yaşantımın aslında zindandan pek farkı yoktu. Ancak bir farkla sınırlıda olsa mücadele alanımız vardı. Sekiz yaşımda Kuran-ı kerimi hatim ettim. On yaşımda babam beni yatılı medreseye yolladı. On üç yaşımdayken babam Susa katliamından birkaç saat evvel şehid oldu. (26 Haziran 1992)
Ve bunun üzerine medrese tahsilim yarım kaldı. Çünkü benim için ne babadan kalma bir miras vardı ve bu mirası kimselere yedirme niyetinde değildim ve öyle bir lüksüm hiçbir zaman olmadı. Hamd olsun o mücadele mirası hiç omuzlarımdan inmedi ve hiç inmeyecektir inşallah.
Doksanlı yılların mücadele şartları zahiren nefse zor gelse bile manevi bir atmosferi ve hazzı vardı. Hemen hemen her gün bir kardeşimiz ya şehid oluyor veya gazi oluyor yada bir ev bombalanıyor veya taranıyordu. Dünyevi meşgaleye bir saat ayırıyorsak, en az mücadeleye dört beş saat saatimizi ayırırdık. Akrabalarım bana dino (deli) lakabını takmışlardı. Çünkü herkes mürted örgütün korkusundan yutkunamıyordu. (mütedeyyinler müstesna)
Zindanın bana en çok ızdırabı mücadele alanımı daraltmış olmasıdır. Yasinimizin yamyamlar tarafından parçalanışını izlemek ve hiçbir şey yapamamaktır… Yasinlerimizin barbarca katledilişlerini basında gördüğümden bu yana yüreğimden kor gibi yanan bir ateş var sanki hep kederliyim. Belki de bu kederin nedeni bir şey yapamayışımdandır. Dışarıda olanların bu hissiyatı bilmeleri mümkün değildir. Bilebilmeleri için bu yaşadığımız çaresizliği fiili olarak görerek ancak tam olarak idrak edebilirler. İki kez çok kederlendim. Birincisi henüz on üç yaşımdayken babamın morkta teneşirin üzerinde Hz Hamza misali göğsü yarılmış gözleri dalmış bir şekilde adeta bana bir şeyler anlatmak istercesine mazlumca boydan boya yatışıdır. İkincisi ise 6-8 Ekim olaylarında kardeşlerimin paramparça edilip, çıra gibi yakılışlarını ekranlarda görmemdir.
Ailem mücadelenin zorluğundan ve meşakkatinden çokça nasibini aldı hamd olsun.
1992 yılında babam şehid oldu ve biz yedi kardeş yetim kaldık. Ailemin başına çocuk yaşta geçtim. Hem ailem için gayret sarf ediyor ve hakeza cami’de çocuklara Kuran-ı kerim dersi veriyordum. Muhtelif camilerde dersler verdim. En son ders verdiğim camide yüz seksen öğrencim vardı. Şartlar gereği muhacir oldum, ta ki tutuklanana kadar. Yıllarca ailem dağınık kaldı ve kısmen toparlamak hiçte kolay olmadı. Zindana düştüğümde oğlum Recai dört yaşında kızım Meryem iki yaşındaydı. Çocuklarım uzun bir aradan sonra ziyaretime geldiklerinde özellikle gözümün bebeği kızımı tanımakta güçlük çektim. Çabuk değişmişlerdi. Ben dışarıdayken şartlar gereği çocuklarımın doğumlarında yanlarında olamamıştım. Doğumunda yanında olamadığım kızım Meryem şimdi anne olacak belki de olmuştur. Şuan yine yanında değilim… Çocuklarım babasız manen yetim ve öksüz büyüdüler. Yetim hükmünde büyüyen çocuklarım, şuan çocuk sahibi olacaklar. Oğlum Recai askere gitmeden evvel gelip benimle vedalaşıp helallik diledi ve tüm bunlar bir baba için kolay durum değildir. Rabbim kardeşim Zübeyir’den ve yengemden razı olsun. Çocuklarımı çok güzel ve itinalı bir şekilde yetiştirdiler, himaye ettiler ve evlilik çağına getirdiler.
Zindan nefse ağır, bedene zahmetli ve tahammülü zor bir yerdir. Dirilerin mezarı, tefekkür ve arınma yeridir. Dava erleri buralarda ya tam pişiyor ve olgunlaşıp sağlamlaşıyor yahut dökülüp gidiyor. Bu nedenle zindan çok hassas bir süreçtir ve mücadele yolunda dikkat edilmesi gerektiren bir merhaledir. Zindan ıslah edici olduğu gibi dikkat edilmezse saptırıcıda olabiliyor.
Zindan hakikaten her zorluğu yaşatmaktayız. Rahatsızlandığımız zaman hastaneye 40-50 km yolu aşarak gidiyoruz. Ellerimiz kelepçeli, zaruri bir hacet olmasın diye aç ve susuz halde yapılıyor bu yolculuklar... Ring diye tabir edilen mahkum sevkiyat aracı tam bir işkence aracıdır. Bir otobüsün içini küçük hücrelere ayırmışlar, hücrenin yüksekliği altı karış, uzunluğu altı buçuk karış. Genişliği dört buçuk karış. Özellikle ölçtüm...
Bu dar yerde aç susuz ve ellerimiz sıkı sıkı kelepçeli kilometrelerce gidiyoruz... Bir seferinde daralmaktan baygınlık geçirdim. Darbe girişiminden önce Kandıra T Tipinde üç kişilik koğuşta sekiz kişi kalıyorduk. Başka bir cezaevinde bir koğuşta yirmi yedi kişi kaldığımız oldu. Bir seferinde abdest almak için kuyruğa girdiğimde tuvaletin bir tane olmasından dolayı üç saat sonra sıra geldi. Çektiğimiz zorlukları tasavvur etmeniz için bu örnekleri yazıyorum. Kardeşlerimin yaşadıklarının yanında benim yaşadıklarım devede kulaktır.
Yaşadıklarımdan kısmen bahsetmemin nedeni yeni nesil genç davetçilere seslenmek istememdir. Bu günlere kolay gelinmedi. Bu gün rahat bir mücadele verebiliyorlarsa, camilerimize rahat bir şekilde gidip gelebiliyorlarsa, yüzbinler hatta milyonlar meydanlarda bir arada mitingler ve kutlamalar yapabiliyorsa bu kuşkusuz ki yıllar önce ödenen bedellerin dökülen şehit kanlarının çekilen Yusufi hasretlerin, annelerin, babaların, eşlerin döktükleri gözyaşı sayesindedir.
Bu nedenle ey gençler! Ey genç davetçiler! Elinizdeki nimetin farkında olunuz. Ey genç kardeşlerim! Sizlerin tevhidi bir anlayışa sahip olmanız için, sizden öncekiler gözlerini kırpmadan varlarını yoklarını feda ettiler. Şuan sahip olduğumuz sermayelerimiz sizlersiniz. Eğer ki bu davaya sahip çıkmazsanız döktüğümüz kanlarımız ve her bir dakikasının yıllara tekabül eden bu zindan, hasretlerimiz ve firaklarımız sizlere helal değildir. Bu davaya sahip çıktığınız taktirde de kalan kanlarımız ve ömrümüz de annelerinizin ak sütü gibi sizlere helal olsun.
Aziz ve muhterem ağabeyim!
Okula hiç gitmedim. Okuma yazmayı kendi imkanlarımla hocasız öğrendim. Şuan açık öğretim sınavlarına katılıyorum ve liseye gidiyorum. Yazdıklarımda ifade ve yazı bozukluğu var ise affola.
Yüce Allah’a emanet olunuz. Hayır dualarınıza muhtaç kardeşiniz
Züheyir Timur.

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER