VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 23 February 2023 19:13:11

0 Yorum

Kez Okundu.

Yeşil Komünistlerin Öncüsü Metin Yüksel

 “Yeşil komünistlerin” öncüsü Metin Yüksel kimdi? Neden öldürüldü?

H24/ Gündem 

Bugün sizi yakın tarihe götürmek istiyorum. Yakın tarih dediğim 40 yıl öncesine 23 Şubat 1979…

Bu tarih Metin Yüksel’in öldürüldüğü tarihtir. Metin Yüksel kimdir?

Neyi savunmakta ve ne yapmaya çalışmaktaydı?

Benim onunla ilişkim nedir?

Bu vesileyle 23 Şubat’ın 41. yıldönümü gününde birazcık da olsa göreceksiniz ki, aslında konumuz neredeyse bugün. Fakat 41 yıl öncesini anlattığımda ancak anlayabiliyoruz.

23 Şubat 1979 yılında ben 18 yaşındaydım. Metin Yüksel de 21 yaşındaydı. Metin Yüksel İstanbul Akıncılar teşkilatının önde gelen ismi ve hatta Fatih Akıncılar Derneği’nin kurucusuydu. Biz de Kayseri Akıncılar Derneği’nin üyeleriydik. Kayseri Akıncılar ve Milli Türk Talebe Birliği bünyesinde gençlik yıllarımızı yaşıyorduk. İlk gençlik yıllarımız bizim oralarda geçti.

Kayseri Milli Türk Talebe Birliği, Akıncılar Derneği ve aynı zamanda Kırşehir Akıncılar Derneği, Milli Selamet Partisi Gençlik Kolları bunların hepsi bir aradaydı. Biz oralardan yetiştik, oralarda büyüyüp geldik. Metin Yüksel de Kayseri’de değil, İstanbul Akıncılar Teşkilatı’ndaydı. Aktif, dinamik, canlı, eylemci bir gençlik lideriydi. Adeta sonraki yıllarda yapılan yakıştırmayla tabiri caizse “İslamcıların Deniz gezmişi” gibiydi.

23 Şubat 1979’da Fatih Cami avlusunda camiden çıkarken bir anda üzerine kurşun yağdırdılar. En az 10 kişilik bir grubun içerisinden 3-4 kişinin ve içlerinden de bir tanesinin başı çekmesi ile onu caminin avlusunda öldürdüler. Bunlar MHP’liler idi. Kendilerine o zamanlar ülkücü gençlik diyorlardı. Daha sonra 10-12 şer yıl hapis yattılar ve serbest bırakıldılar. Sonra MHP’den milletvekili bile oldular.

O dönemlerde böyle cinayetler işleniyordu. Bunun bir benzeri de Sedat Yenigün olayıydı. O da Metin ile aynı dönemde yaşamıştı. Bizim gençlik dönemimizden gelen birisiydi. Bizden yaşça 10 yaş kadar daha büyüktü. 30 yaşında bir öğretmendi. O da 5 Temmuz 1980 günü Fatih Camisi’nin arka sokaklarında, bir berberde üzerine kurşun yağdırılarak öldürüldü ve hala faili meçhul, kim olduğu bilinmiyor. Ama aşağı yukarı Metin’le aynı paralelde olduğu söylenebilir. Bunlar bu dönemin İslamcı, Akıncı gençlik liderleri idiler ve bunlara yönelik operasyonlar susturmalar söz konusuydu. Bir takım cinayetler işlenerek bertaraf edildiler.

Peki ne söylüyorlardı? Bunlara bu düşmanlık nereden geliyor? Bugün için anlamı nedir? Herhalde durduk yere öldürülmüş değiller, bir şey söylüyorlardı. Biri 21 yaşında, biri 30 yaşındaydı. Özellikle 21 yaşındaki Metin Yüksel, 15-16 yaşından itibaren derneklere karışmış, oralarda aktif görevler almış birisiydi.

Bu ülkücüler denen grupla arası hiç iyi değildi ve onlarla aralarında sık sık kavga çıkmıştı. Nitekim gerek Metin Yüksel, gerekse Sedat Yenigün öldürüldüklerinde ‘’Bir komünist daha öldürüldü’’ diye gazetelerde haber oldular. Akıncılar’dan birisi öldürüldü diye bir söylem yaygınlaşmadı.

Peki neden böyle söyleniyordu. Metin ne söylüyordu? Acaba Metin Yüksel bugün yaşasaydı nerede dururdu? Hangi çizgiyi devam ettirirdi?

Metin Yüksel ve Sedat Yenigün’ün arkadaşlarının 40 yıl sonra (onlar bizimde arkadaşlarımız oluyor) geldikleri yere baktığınızda birçoğunun müteahhit olduğunu görüyoruz. Acaba Metin yaşasaydı bunlara ne derdi? Onlarla aralarında ne tür bir çekişme olurdu?

Benim tahminimce büyük çekişme olurdu. Bazıları ‘’O da onlardan birisi gibi olurdu’’ diyebilir ama bunu bilemeyiz, ancak birtakım tahminler yürütebiliriz. Bu tahmini de onların söyledikleri ve savunduklarından dolayı yapabiliriz. Metin Yüksel bu ülkücü tayfa tarafından iki sebepten dolayı eleştiriliyordu ve sürekli olarak buna vurgu yapılıyordu. Bizlere de Metin Yüksel’in Kayseri’deki arkadaşları olarak o dönemlerde aynı şeyler söyleniyordu.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Birinci olarak ‘’Metin Yüksel bir Yeşil Komünisttir. Metin Yüksel aslında solcudur, komünisttir ama bunu Müslümanlık kisvesiyle saklamaktadır, Akıncılar teşkilatı bünyesinde faaliyet yürütmektedir.” deniliyordu. Babası Bitlisli bir Molladır. Aynı zamanda günümüzde de tanınan yazar ve aktivistlerden Edip Yüksel’in kardeşidir. Edip Yüksel’de benim arkadaşlarımdan birisidir. Akıncılar içerisindeki Metin Yüksel’in temsil ettiği çizgiye “Yeşil Komünistler” derlerdi.

Çünkü Metin Yüksel aktivist birisiydi, kitap okuma ile arası pek iyi değildi, ortaokulu bile bitirmeden yarıda bırakmıştı. Ama etrafında profesörler, doktorlar olan birisiydi. 21 yaşında geleceğin lideri olabilecek evsafta, parlak bir şahsiyetti. Mevcut dönemin Cumhurbaşkanı da onun yanında 3-4 halka içerisinde bulunan arkadaşlarından birisiydi ve onu çok sıklıkla eleştirirdi. ”Esnaftan para topluyorsun, başka işe yaramıyorsun” türünden eleştirileri söz konusuydu. Çünkü o dönemde bu tarz işlerle uğraşılırdı daha çok.

O dönemin geçer akçesi kitap okumak, bilgili olmak değildi; parke giymek, eylem yapmak, yürüyüşlere katılmak, duvarlara yazı yazmak, ateşli nutuklar, sloganlar atmaktı. Bunların hepsi Metin Yüksel’de vardı. 1979 yılından bahsediyoruz. Henüz daha 12 Eylül Darbesinin olmasına bir buçuk yıl kadar var. 12 Eylül’den önce Metin’i katlettiler. O mezara biz de cezaevine gittik. 1980 yılında 1 yıl botunca Mamak Cezaevinde kaldım. Akıncılar ve Akıncı Gençlik davasından yargılandım. O dönemlerden bu yana “Yeşil Komünistlik” iddiası hiç durmadı.

Şu anda bu ortamda Türkiye piyasasında, kime “Yeşil Komünist”, “Müslüman solcu”, “Devrimci İslam”, “Antikapitalist Müslüman” deniyorsa işte Metin Yüksel’in fikri varisleri, onun çizgisini sürdürenler onlardır. Çünkü o damar günümüzde hala bu şekilde devam etmektedir. Metin Yüksel’e ateş püskürmelerinin ve ona öfke ile yaklaşmalarının ikinci sebebi de Kürtçü olduğu iddiası idi. Kendisi evet bir Kürttü ve Kürtlüğünü hiç saklamazdı. Bitlisli köklü bir Kürt ailesinin çocuğuydu.

Babasının Molla olması sebebiyle Molla geleneğine sahip bir aileye mensuptu ve bu sebeple çok kuvvetli bir dini tedrisatı ve eğitimi söz konusuydu. Fakat duvarlara ‘’Sınırsız ve Sınıfsız İslam Toplumuna Doğru’’ diye sloganlar yazardı. İran Devrimini coşkuyla desteklerdi. İran Devriminin henüz ilk yıllarıydı. İran Devrimi 11 Şubat 1979 yılında gerçekleşmişti, devrimin çiçeği burnunda ilk günleriydi. Devasa İran afişleri yapardı, İran Halkın Mücahitleri Örgütü’nün sloganı olan ‘’Sınırsız ve Sınıfsız İslam Toplumuna Doğru’’ sloganını çokça duvarlara yazdığını gördük.

Bu konuyu çok önemser ve sıkça bahsederdi. Bir de Kürt haklarını savunur ve duvarlara yazmış olduğu yazıların yanına bir de Kürtçesini yazardı. Hem Türkçesini hem Arapçasını hem de Kürtçesini yazardı. Etrafındaki insanlar tarafından ‘‘Bu hangi dil’’ diye sorulunca Kürtçe diye cevap verir ve Kürt olmayanlara özellikle böyle bir dil olduğunu göstermek isterdi. 1979’lu yıllardan bahsediyorum, henüz PKK 1984 yılındaki ilk saldırısını yapmamış, böyle bir örgütün ismi bile söz konusu olmamıştı. Fakat Akıncılar bünyesinde 1977-79’larda Kürtlerin bir dili olduğunu ve hakları olduğu savunuluyordu.

İşte bu iki sebepten Yeşil Komünist ve Kürtçü olduğu gerekçesiyle birtakım çevrelerin hışmına uğramıştı. Bu çizginin Akıncılar gibi Müslüman, Türk ve Sünni kitlelere dayalı bir dini gençlik teşkilatı içerisinde, bu çizgide olan bir damarın gelişmesine, boyatmasına öncülük etmişti. Böyle parlak bir gelecek vaat eden bir gençlik liderinin, arkadan gelen yeni gençlere özendirilmesi, iyi gösterilmesi ve bunun o camiada hızla yayılması çok tehlikeli bulundu.

Yani Komünistlikten, Kürtçülükten daha tehlikeli olarak, İslamcı Akıncı olan birisinin sol bir kafayla düşünmesi, oraya yakın durması, mantığının ezilenden, yoksuldan, alttakinden yana işlemesi, Allah’ı, Kitabı ve Peygamberi de böyle yorumlaması, bir de Kürt olmasına rağmen Türkiye’nin tüm ezilen kesimlerinin yanında olması ve arkadaşlarının da Kürtlerin hakkını savunan pozisyonda olması, tıpkı tarihte Şeyh Bedreddin gibi çok tehlikeli bulunmuştur.

Hala da belli başlı çevreler için, devletin resmi çizgisi yani Müslüman-Türk-Sünni bir kimlik üzerine oturtulan devletin resmi kimliği için bu anlayış çok tehlikelidir. Hem Müslüman, hem Sünni ama Alevilerin yanında duracak, Türk ama Kürtlerin hakkını savunacak. Bu esas çizgiye ihanet gibi görünüyor. ‘Başkaları bunu yapabilir ama buradan gelenlerin bunu yapmaması lazım’ diye düşünülüyor. Şeyh Bedreddin’e öfke duyulmasının, tüm kitaplarının yakılmasının ve bir daha onun isminin kimse tarafından anılmaması için elden gelen her şeyin yapılmasının sebebi de işte budur.

Bizim de Şeyh Bedreddin’i , Metin Yüksel’i anmamızın sebebi de tam tersinden işte budur. Bu çizginin ön plana çıkması ve Müslüman gençlik tarafından, Akıncılar, İslamcılar, Saadet Partisi’nin, AK Parti’nin, Selamet Partisi’nin ve bu çizgide olan gençlerinin bu damarı bilmesini istiyoruz. İnsanlara Solcu, Komünist, Kürtçü olsunlar demiyoruz ama tarihin akıp gelen hadiseleri karşısında doğru yerde durulması gerektiğini savunuyoruz.

İşte Metin Yüksel o dönemde doğru yerde durmuştu ve bunun bedelini ödemişti. Kendisine suikast düzenleyenler onu rastgele seçmiş değillerdi.Tesadüfen patlamış bir bombaya, oradan geçerken isabet etmiş kör bir kurşuna denk gelmiş değildi. Tamamen planlanmış, tasarlanmış bir takım derin yerlerde demişler ki; ‘’Bu çizgi aman çok tehlikeli. Bunun hiçbir şekilde neşv-ü nemâ bulmaması lazım, kendisinden sonra bu fikirleri savunan, onun durduğu yerde duran daha sonraları kimsenin bu ülkede çıkmaması lazım’’ diyerek özellikle onu öldürmek suretiyle yok etmişlerdir. Daha sonra onun gibi olan yaklaşık 1,5 yıl sonra da Sedat Yenigün aynı şekilde katledilmiştir.

Bunlar 1-2 yıl içerisinde 12 Eylül’den hemen öncesi olan olaylar. Bunlar zirve, sembol isimlerdi ve 12 Eylül Darbesi ile malumunuz büyük bir altüst oluş yaşandı. Uzun bir sessizlik dönemi geçirildi ve bu fikirlere sahip çıkan, bu çizgide olan neredeyse uzun yıllar boyunca hiç kimse ortaya çıkmadı.

Bugün 40 yıl sonrasından baktığımızda (tabii kimin ne olacağını, ne yapacağını bilmiyoruz Allah bilir ama) Metin Yüksel’in fikri mirasına, düşünce çizgisine, eylem pratiğine, dünyaya bakışına bakarak, ‘Sınırsız ve sınıfsız İslam toplumuna doğru’ diyen, Yeşil Komünist olmakla suçlanan, duvarlara Kürtçe sloganlar yazan, Kürtlüğünü hiç saklamayan, açmış olduğu dernekte yoksullar, garipler, kimsesizler için yardım kampanyaları düzenleyen, sağlık taramaları yapmaları için nöbetçi doktorlar getiren bir insan eğer bugün yaşasaydı acaba kime benziyor olabilirdi? Hangi çizgiyi sürdürüyor olabilirdi? Bugün onun gerçek çizgisini sürdürenler, manasız bir tekrarla anma etkinlikleri, şehadet konuşmaları yapan ve içeriğini boşaltanlar gibi olur muydu?

Bugün onu öldürenler kimlerdi ve şu anda neredeler acaba? Şu anda iktidarın ve hükümetin medya kuruluşlarının birçoğunu Metin’i öldürenler yönetiyor. Metin’i öldürenler saray danışmanlığına kadar yükselebiliyor ve oralarda gözlerini kırpmadan, hiç utanmadan sıkılmadan görev alabiliyorlar. Bu nasıl, neden ve ne şekilde olabiliyor? İşte bunun üzerine düşünülmesi gerekiyor. Çeşitli anmalar ve etkinliklerle onun hatırasının, fikri çizgisinin ve baki kalan bu kubbede bıraktığı sedasının sürdürülmesi gerekiyor.

Bu dilek, temenni ve özlemle kendisini yad ediyor, Allah’tan rahmet diliyorum. Sizleri 40 öncesine götürerek Metin Yüksel’den bahsettim. Onu daha yakından tanımak isteyenler araştırabilir, okuyabilir, fikriyatı ve eylemleri hakkında daha geniş bilgiye sahip olabilirler.

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER