VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 21 April 2021 17:47:22

0 Yorum

Kez Okundu.

Tarlaları sürülen İslamcılar

 Tarlaları Sürülen İslamcılar

H24/Makale/Altan Tan 

Altan Tan Farklı Bakış'ta "Tarlaları Sürülen İslamcılar" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı: Büyüklerimiz ‘Evladım bağınızı bahçenizi, tarlanızı bostanınızı ihmal etmeyin; bakıp, belleyin ve siz siz olun zinhar sahipsiz bırakmayın. Dağ başında hiçbir işe yaramaz dediğiniz taşlık kayalık bir dönüm bir yeriniz bile varsa hiçbir şey yapmasanız da en az ayda bir kez gidip etrafında bir tur atın, ite uğursuza kaptırmayın.

Gün gelir bir işe yarar. Sahipsiz malın sahibi çok olur’ derlerdi. Gençlik yıllarında pek de kulak asmadığımız bu gibi nasihatlerin sadece tarla-tapan işinde değil, ticeret ve siyasette de ne kadar önemli olduğunu yıllar içinde yaşayarak öğrendik. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu Hrant Dink cinayetinin ucu Büyük Birlik Partili gençlere kadar uzanınca ‘Bizim tarlayı, bizden habersiz sürmüşler’ demişti.

Gerçekten de ‘iyi saatte olmasınlar!’ memleketin tüm tarlalarını sürdükleri gibi Yazıcıoğlu’nun tarlasını da sürmüşlerdi! Ufuk Uras da kendi mahalleleri ile ilgili olarak; “Türkiye solunun tarlası Kemalizm tarafından sürüldü” dedi. Mustafa Suphiler ve Nazım Hikmetlerle yola çıkan nice anlı şanlı Devrimci/Sosyalist/Komünist döndü dolaştı Kemalizm’e sığındı.

Hikayeleri başlı başına bilmem kaç roman olur. Yusuf Yavuzyılmaz’ın Ufuk Uras’ı tasdik ederek; ‘Ekleyelim sadece Türk solunun değil, aynı zamanda Türk sağının, Türk muhafazakarlığının ve Türk liberalizminin tarlası da Kemalizm tarafından sürüldü.

Geriye İslamcılık kalmıştı. Şu sıralar onun tarlası da büyük ölçüde sürüldü ve sürülmek üzere.’ Tespiti de çok önemli. Kemalizm’in herkesin tarlasını sürebilme becerisi Kemalizm’in sahip olduğu ideolojik güçten çok, siyasal sistem ve kurumlar üzerindeki hakimiyetine ve gücüne bağlı.

Bir diğer çok önemli faktör de Kemalizm’e eleştiriler yönelten siyasal anlayışların yetersizliği. Eleştirenler, eleştirilerinin ötesinde, iş başına geldiklerinde somut, tutarlı ve uygulanabilir bir alternatif sistem ortaya koyamıyorlar.

Gerçek hayatta hiçbir karşılığı olmayan soyut söylemlerden öteye geçemiyorlar. 1980’lerden sonra Türkiye entelektüel hayatında depara kalkan Türkiye İslamcılığı iktidara geldikten sonra Ümmetçi (enternasyonalist) çizgiden uzaklaşarak hızla muhafazakarlaştı, milliyetçileşti ve sağcılaştı. Bu sapma sürecine ‘Kapitalistleşti’ de eklenebilir.

Konuya Yusuf Yavuzyılmaz’ın tespitleriyle devam edelim: ‘İslamcıların merkeze gelerek siyasal sitemle uyumlaşmalarının kökenlerini incelemek gerekir. Bu noktada ideolojiden öte devlete hükmetmenin getirdiği avantajları göz önüne almak gerekir.

İslamcılar, iktidara yürüdükten sonra, ele geçirdikleri imkanları kaybetmemek için düşüncelerini değiştirmeyi yeğliyorlar. Gelinen noktada İslamcılar, devletin büyüsüne kapıldılar ve en temel değerleri ve adaleti ihmal ettiler. Gelişmeler bizi kadim bir soruyla karşı karşıya bıraktı: Muhalefette iyi bir söylem üreten İslamcılık, iktidar dili üretmek konusunda neden bu kadar yetersizdir?

Bu noktada İslamcılığın yetersizlikleriyle yüzleşmek ve derin bir özeleştiri yapmak gerekmektedir. İslamcılığın en önemli sorunlarından biri siyaset teorisi oluşturamamasıdır. Siyasal alan çok büyük ölçüde içtihat alanına bırakılmıştır. İslamcılar, İslam’ın temel değerlerinden hareketle zamanın ruhuna uygun bir siyaset teorisi geliştirmeyi başaramadılar.

Geleneksel olan Şii imamet teorisi ve Sünni hilafet modeli ötesine geçemediler. Oysa bu iki model de dinin özüne ait olmayan tarihsel modellerdir. Asırlardır devlet ve güvenliği toplumun ve adaletin önüne koyan eski Türk töresi ve Emevi saltanat pratiğinin oluşturduğu siyasal akıl hala etkinliğini sürdürüyor. Önce bu tarihsel mirasın tortularından kurtulmak gerekiyor.

Tartışılması gereken bir soru da, İslamcılığın muhafazakarlık, sağcılık ve milliyetçiliğe neden bu kadar kolay dönüşebildiğidir. İslamcılığın kriz zamanlarında, muhafazakarlık, sağcılık ve milliyetçiliğe evrilmesi, bir yandan Türkiye pratiği, öte yandan İslamcılığın tarihi ile yakından ilgilidir. Çünkü İslamcılık, geçmişte bu kanaldan beslenmiştir.’ Yusu Yavuzyılmaz’ın bu çok önemli sorularına çok kapsamlı incelemelerle ciddi cevaplar bulunmalıdır.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Aslında sağcılaşma, kökten yanlış biat ve itaat anlayışı ve özellikle de milliyetçilik hastalığı sadece Türkiyeli/Türk Müslümanların sorunu değil Arap ve Pers Müslümanların da sorunudur. Bugüne kadarki ekonomik uygulamalar Kapitalizme ‘sarık bağlamaktan’ öteye geçememiştir.

Kürtlerin ve Berberilerin etnik sorunları ile ilgili İslam Dünyası’nın en büyük ve en etkili örgütü olan İhvan-ı Müslimin de Türkiyeli İslamcılardan farklı bir yaklaşım ortaya koyamamıştır.

İran İslam Devrimi’nin içine düştüğü durum da aşağı yukarı aynıdır. Sorun çok daha eskilerde ve derinlerdedir. Sadece Sünnilik ve Şiilik eleştirisi ile veya bütün sapmayı sadece Emevi saltanatına yıkmakla da çözülemez.

Siyasal sistem anlayış ve arayışı ile ilgili usul ve esasa dayalı kriz Hz. Muhammed’in vefatından hemen sonra (Aynı gün içinde vefatından sadece birkaç saat sonra) başlamış ve halen de devam etmektedir.

Sorun sadece İslam siyasal tarihinde ve Müslüman idarecilerin (Sultan, emir, padişah, cumhurbaşkanı…) davranışlarında değildir. Bunun da ötesinde ‘iktidar’ konusu başlı başına büyük bir sorundur.

Bu sorun sadece İslamcıların değil, Sosyalist, Faşist, Liberal, Mutlakiyetçi, Meşrutiyetçi, Cumhuriyetçi… tüm iktidarların sorunudur.

Siyaset felsefesinde Lord Acton’un ‘İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar’ sözü çok yaygın bir kabuldür. ‘İktidar’ın kişinin kimyasını bozan bir yanı vardır. Bu ‘kimya’ bozukluğu kısa bir sürede toplumu da bozar.

Müslümanların tartışmaları ve çözüm bulmaları gereken ‘İslami’ bir iktidarın bu çürüme ve yozlaşmadan nasıl kurtulabileceğidir. İhvan ve İranlı Müslümanlardan sonra ne yazık ki Refah Partili ve AK Partili Müslüman idareciler/siyasetçiler de bu konuda başarılı olamamışlardır. Yusuf Yavuzyılmaz’ın; ‘Dindarların karşı mahalleden dayak, kendi mahallesinden kazık yemek gibi bir ikilemle yaşamak zorunda kalması büyük trajedidir.’ metaforu tam da gerçeği ifade etmektedir.

Müslümanlar İttihatçı ve Kemalistlerden dayak (hem de bilmem kaç araba dolusu dayak!), bel bağladıkları, malları ve canlarıyla destek verdikleri kendi kardeşlerinden ise kazık! yemişlerdir.

İslamcıların neden adalet ve ahlak temelli bir siyasal sistem üretemedikleri çok önemli bir soru olarak önümüzde durmaktadır. ‘Bu sorunun tarihi, dini, entelektüel temelleri üzerine yoğunlaşmak gerekiyor.

Gelinen noktada, özellikle entelektüel ve siyasi anlamda önemli bir yenileşme hamlesi gerekiyor.

Siyasal anlamda ise İslamcılık daha çok demokrasi, daha çok hukuk devleti, daha çok hukukun üstünlüğü ve daha çok kuvvetler ayrılığının safında durmalıdır. Kuşkusuz bu köklü bir paradigma değişimi gerektiriyor.

İslamcılık, özüne dönmeli, tanınmaz hale gelen epistemik bunalımdan kurtulmalıdır.’

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER