VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 29 October 2021 03:16:09

0 Yorum

Kez Okundu.

Kur’an Mucizesi

KUR’AN MUCİZESİ

Mehmet Şaid Şimşek

Peygamberimizin peygamberlik mucizesinin Kur’an olduğunu söylemiştik. Kur’an’ın tamamıyla, on suresiyle ve bir tek suresiyle meydan okunmuştur.

Yaygın kanaat önce Kur’an’ın tamamıyla meydan okunmuş, benzeri getirilemediği için on suresiyle meydan okunmuş buna da benzer getirilemediği için bir suresiyle meydan okunmuştur.

Ne var ki ayetlerin nüzul sırası böyle değildir. Önce Kur’an’ın tamamıyla meydan okunmuş, ardından bir suresiyle meydan okunmuştur. Bir sureyle meydan okumaya dair iki ayet var, birinde bir Kur’an’ın bir suresi denilmekte (Yunus 38), diğerinde “onun (yani peygamber) gibi birinden bir sure” denilerek meydan okunmaktadır.

Çünkü peygambere Kur’an indirilinceye kadar okuma yazma bilmiyordu, herhangi bir tahsili yoktu. Şiirle, hitabetle uğraşan biri de değildi. İşte böyle birinden benzeri bir sure getirin, denilmektedir.

On sureyle meydan okumada ise “müfterayat” kaydı vardır. Müfterayât (iftira mahsulü) demek olup burada ilk akla gelen anlam bozukluğudur. Yani varsın anlamı tutarsız olsun nazım/nesir yönüyle Kur’an’ın on süresine benzer getirin diye meydan okunmuştur. Muhtemelen Müslümanlar geçmişte güçlü oldukları için âlimlerin çoğu zikrettiğim inceliklere dokunmamışlardır. Türk edebiyatının Servet-i Funün döneminde öz-biçim kavgası vardır. Öz ile mana biçimle de lafız kastedilmektedir.

Karnı tok sırtı pek olanlar biçimi, aç olanlar da özü tercih etmişlerdir. Başka bir ifade ile davası ve endişeleri olanlar özü, diğerleri biçimi tercih ederler. Yine başka bir ifade ile solcular özden, sağcılar biçimden yanadır. Kur’an-ı Kerim söz olduğuna göre, lafız ve anlamdan oluşur.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Kur’an’ın icazı konusunu ilk gündeme getiren, meşhur mutezili âlim Nazzam’dır. Daha çok mutezile Kur’an’ın icazı konusuna önem vermiştir. Belki de bunun sebebi, mutezilenin, dışarıdan İslam’a yapılan saldırılara cevap vermeyi önemsemeleridir.

Kur’an’ın icazı meselesi gündeme geldiğinde icazı lafızda arayanlar, Kur’an’ın lafız dizilişinin yani nazmının daha çok etkisinde kalan Araplar, diğerleri daha çok anlamda aramışlardır. Ama tartışmalar ilerledikçe biçimden yana olanlar özün de ihmal edilmemesi gerektiğini söylemiş, diğer tarafta özden yana olanlar da biçimin ihmal edilmemesi gerektiğini söylemişlerdir.

Ebu Hanife, bu meselenin gündeme gelişinin ilk döneminde yaşadığından tamamen özden yana olmuş ve bu sebeple Kur’an’ın mealiyle namaz kılınabileceğini söylemiştir. Öğrencileri olan ve “imameyn” diye şöhret bulan Ebu Yusuf ve Muhammed, karşı tarafın delillerini öğrendikleri için biçimi de önemsemiş ve Arapçası öğrenilinceye kadar meal ile namaz kılmayı caiz görmüşlerdir.

Ne gariptir, Hanefi mezhebinin imamları manayı o kadar önemsedikleri halde şimdi Hanefilerde lafız yani biçim esas alınmış hatta bağnaz bazı Hanefiler, Kur’an’ın mealini öğrenmeyi caiz görmemişlerdir.

Hanefilerde bu eğilim Mustafa Sabri Efendi ile başlamıştır. Örneğin Sabri Efendi, “önce Türk sonra Müslümanım” diyen İslam’dan çıkmıştır demektedir. Onun sıkıntısı aslında Cumhuriyetin ilk dönem yöneticilerinin Kur’an’ın orijinalini bütünüyle yasaklayıp Türkçe Kur’an ortaya koymaları idi.

Yine garip bir durumdur; ilk İslamcılardan olan Şeyhu’l-İslam Mustafa Sabri efendi milliği esas almaya karşı çıkarken günümüz İslamcıları millilik ve yerliliği imanın bir esası olarak görmeye başlamışlardır.

Sonuç olarak Kur’an’ın tamamıyla meydan okunurken öz ve biçim ile, on suresiyle meydan okunurken sadece biçim ile, bir suresiyle meydan okunurken peygamber gibi hem tahsil görmemiş, hem de felsefe ve şiirle uğraşmamış birinden öz ve biçim olarak bir suresine benzer getirilmesi istenmiştir.

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER