VÄ°DEO GALERÄ°
FOTO GALERÄ°
KÃœNYE
FÄ°RMA REHBERÄ°
Ä°LAN REHBERÄ°
BÄ°ZE ULAÅžIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 05 March 2022 22:28:42

0 Yorum

Kez Okundu.

Küçük Yaşta Kızların Evlendirilmesi Üzerine

Küçük yaÅŸtaki kızların evlendirilmesi üzerine

H24/ MAKALE/ALÄ° BULAÇ

“Kadınlarınızdan artık âdetten kesilmiÅŸ olanlarla henüz âdet görmemiÅŸ bulunanların iddet bekleme (süre)leri, -eÄŸer ÅŸüpheye düÅŸecek olursanız (bilin ki)– üç aydır. Hamile kadınların bekleme-süresi ise, yüklerini bırakmaları (ile biter.)

Kim Allah’tan korkup sakınırsa (Allah) ona iÅŸinde bir kolaylık gösterir. Bu, Allah’ın size indirdiÄŸi emridir. Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, Allah, kötülüklerini örter ve onun ecrini büyütür.” (Talak, 4-5.)

Ä°lerlemiÅŸ yaşı veya fizyolojik bir rahatsızlığı dolayısıyla hayız görmeyen kadınların bekleme süresi, boÅŸama, nikâh akdinin bozulması veya ayrılmadan sonra baÅŸlamak üzere üç aydır. Ayet, “üç (kar’)” yerine, “üç ay” ifadesini kullanmıştır. Adet görme yaşı, bölgelere ve iklim yapılarına göre deÄŸiÅŸiklik gösterir. Ä°lk dönem fakihleri adet görme yaşının 11-15, adetten kesilme yaşının 50-70 (veya 45-55) arası olabileceÄŸini söylemiÅŸlerdir. Fakat adet görme veya adetten kesilme kadının beyanıyla belirlendiÄŸi için, ayrıca araları çok açık yaÅŸlar belirlemek anlamlı deÄŸildir.

Åžunu belirtmek gerekir ki, sözü edilen “henüz adet görmemiÅŸ” bulunanlar, “çocuk yaÅŸtaki kızlar”ın evlendirilebileceÄŸi anlamına gelmez. Ayette sözü edilen “nisa“dır. 4. sûreye de isim verilen “nisa” kız çocuÄŸu deÄŸil, “kadın” için kullanılır. “Hars” olarak geçen kadın rahmi “tarla” ile ifade edilmiÅŸtir ki, doÄŸum yapabilecek kıvamda olmasına iÅŸaret eder, çocuk rahminin bu yapıda olmadığı açıktır. Yine mesela çocuklar yükümlülük dışındadır, kiÅŸinin müÅŸrik sayılması ancak ergenlik çağına eriÅŸmesiyle mümkün olur, çocuk yaÅŸtakiler müÅŸrik kabul edilmez, “müÅŸrik çocuÄŸu” diye isimlendirilir. Burada sözü geçen üç adet (temizlenme) süresi kadınlık halidir. Yine “muhsana” evli, iffetli ve özgür kadın için kullanılır. “Henüz adet görmemiÅŸ” ÅŸu veya bu hastalık, bedensel bir illet dolayısıyla bir türlü adet görmeyen ancak bölgenin iklim ÅŸartlarına göre büluÄŸ çağına erdiÄŸi kabul edilen ve bu çerçevede evlenmiÅŸ olan kadını anlamak gerekir, yoksa yedi yaşındaki kız çocuÄŸunu deÄŸil.

Åžu var ki fıkıhta hayli küçük yaÅŸlardaki çocukların evlendirilmesine açık kapı bırakılmış bulunmaktadır. Fıkıhçılar, bir Mecelle maddesi de olan; ‘eÅŸyada aslolan ibahedir’ kuralından hareketle ÅŸöyle demektedirler: “Allah bir ÅŸeyi yasaklamamışsa biz o ÅŸeyin haram olduÄŸunu söyleyemeyiz. Allah küçük yaÅŸtakilerin nikâhlanmaları haramdır demiyor.

O halde prensip olarak böyle bir nikâhın (evliliÄŸin deÄŸil) haram olduÄŸu söylenemez.” Burada birkaç sorun var:

a) EvliliÄŸin meÅŸruiyet temeli olan nikâh bir akit yani sözleÅŸmedir. BüluÄŸ çağına ermemiÅŸ çocuk ticari ve baÅŸka alanlarda sözleÅŸme yetkisine sahip deÄŸilse, nikâh sözleÅŸmesini de aktedemez.

b) Çocukların rüÅŸt çağına gelinceye kadar velayetleri anne babasına aittir. Ä°cma ile sabittir ki bu hükmün illeti “küçük” olmaktır. Yani çocuk küçük olduÄŸundan kendi bedeni ve malı üzerinde tasarrufta bulunamaz. Ebeveyn dışında birileri çocuÄŸa veli olacaksa, bunun da illeti çocuÄŸun kendi bedeni ve malı üzerinde tasarrufta bulunamayacak olmasıdır. Velayet hükmü böyle ise, nasıl olur da büluÄŸ çağına gelmemiÅŸ çocuÄŸu velisi evlendirmeye kalkışabilir? “Ä°bahe”yi mesned göstermek hukukun biyolojik ve zihni gerçekleriyle baÄŸdaÅŸmaz.

c) Küçük yaÅŸtaki çocukların evlendirilmesi onların bedenlerine bir eziyet, ileriki hayatlarında ise mutsuzluÄŸun sebebi olur. Nice kadın çocuk yaÅŸta evlendirildiÄŸi için hayatı boyunca mutsuz yaÅŸamıştır. Buna kimin hakkı var?

d) Küçük yaÅŸta nikâh kıyılıp zifaf gerçekleÅŸmese de, bu adına “beÅŸik kertmesi” denen Ä°slam dışı bir geleneÄŸe kapı aralamaktadır. Anadolu’da erkek ve kız çocuÄŸu daha beÅŸikte iken bir baÅŸkasıyla evlendirilir. “Bir kızın doÄŸum haberini alan ve bu kızın ailesiyle akraba olmak isteyen erkek ailesi, kızın ailesine bir beÅŸik yollar, böylelikle söz kesilmiÅŸ olur. Bu olaya beÅŸik kırdı da denir.” DoÄŸru olanı büluÄŸ çağına gelen kızın –eÄŸer mucbir bir sebep, zaruret yoksa- büluÄŸun üstünden birkaç sene geçtikten sonra kendi rızasıyla ve bilinçli olarak nikâh akdinde taraf olmasıdır.

5. ayet, iddet beklemenin ve buna riayet etmenin “Allah’tan bir emir” olduÄŸunu belirtmektedir. Maalesef günümüzde ve özellikle bazı kültürlerde iddet süresine pek riayet edilmediÄŸi görülmektedir. Yerine ve ÅŸekline göre iddet, yani ikinci bir evlilikten önce beklemek son derece önemlidir. Nesebin karışmaması açısından boÅŸanmış kadının beklemesi gerekir. Ayetlerden, iddet beklemenin birinci derecedeki sebebinin “nesebin karışma” tehlikesinin bertaraf edilmesi anlaşılıyor. Bu doÄŸrudur. Çağımızda bir kadının hamile olup olmadığını anlamak için kuÅŸkusuz aylarca beklemeye gerek yok. Ancak iddet sadece “hamileliÄŸin tespiti” ile mi ilgilidir? Bu, sorulmaya deÄŸer bir sorudur.

Kadın hamile deÄŸilse bile eÄŸer kocası vefat etmiÅŸse, ölümün hemen ardından evlenmesi yakışık almaz. BaÅŸka bir açıdan kendimize ÅŸu sualleri sorabiliriz: EÅŸinin hatırasına, birlikte geçirdiÄŸi yıllara saygının bir ifadesi olarak makul bir süre beklemesi gerekmez mi? Denilecek ki, aynı ÅŸeyler erkek için de söz konusudur. Bu da doÄŸru olmakla beraber, kadınların ruhsal açıdan yeni bir hayata ve evlilik tecrübesine hazırlanma konularında daha duyarlı olduklarını kimse inkâr edemez. Ä°ddet, dönüÅŸlü veya dönüÅŸe açık (Talak-ı ric’i) boÅŸanmalarda erkeÄŸe, kesin boÅŸamalarda, dönüÅŸe kapalı (Talak-ı bain) erkek ve kadına bir daha düÅŸünme fırsatını vermektedir.

Bir baÅŸkasıyla evlilik olacaksa bile bazı psikolojik sarsıntıları atlatmak, yeni duruma alışmak ve ruhen yeni bir eÅŸe hazırlanmak gerekir. Sanki iddetle kastedilen temizlik, uzak mesafeden belli bir zaman (bu kısa veya uzun zaman da olabilir) kadının birlikte yaÅŸadığı erkeÄŸin psikolojik etkilerinden de dışına çıkması, onun eril etkisini üzerinden atması; cinsel yönden kendini bir özne olarak toparlaması için ona bir fırsat verilmesi gerektiÄŸi gibi süreçlere de bir göndermedir. Bir evlilikten “hemen sonra” yeni bir erkeÄŸe ısınmak, onunla bazı ÅŸeyler paylaÅŸmak her kadın –özellikle evliliÄŸi ve cinsel hayatı duygu yoÄŸunluklu yaÅŸayan kadınlar- için kolay deÄŸildir. Belli bir psikolojik durumda aceleyle yeni bir evliliÄŸe karar vermek çoÄŸu zaman saÄŸlıklı sonuç vermez. Bunların dışında belli bir süre devam etmiÅŸ bir evliliÄŸi bitirince, kadının mesken sorunu (sükna hakkı), nafaka, miras, bebek varsa emzirilmesi ve baÅŸka hak ve yükümlülüklerin de bir düzene konulması gerekmektedir. Bu önemli hususlar böylece anlaşıldıktan sonra, “ultrasonla kadının hamile olup olmadığını anlamak son derece kolaydır, bu durumda beklemesine gerek yoktur” demek yanlış olur. (Ali Bulaç, Kur’an Dersleri/Tefsir, VII, 108-110, Çıra y. Ä°stanbul-2016.)

Evrensellik üzerine

Talak suresi 4. Ayette normal kadın ile bir türlü adet görmeyen kadınların iddetini düzenleyen ayet küçük yaÅŸtaki kızların evliliÄŸini tervic etmez, Ayet bazı kadınların fizyolojik bir rahatsızlık dolayısıyla adet göremeyebileceklerine iÅŸaret eder. Bunlar evlenebilir, normal hayatlarına devam edebilir. Bazı klasik ve çaÄŸdaÅŸ fakihler bundan “adet görmeyen küçük kızların evlendirilebileceÄŸi” sonucunu çıkarıyor ki, bu tamamen yanlıştır; yanlış yorum ve ayetten yapılan hatalı istinbatı yukarıda göstermeye çalıştık.

Fakat tartışma bununla da bitmiyor. Soru ÅŸu: Bir kıza “küçük” diyebileceÄŸimiz yaÅŸ kaçtır? Yani kaç yaşındaki kız küçüktür ve küçük olması hasebiyle asla evlenemez? Kur’an bu konuda herhangi bir yaÅŸ sınırı koymuyor.

Hz. Peygamber ve ashabın da pratiklerinden kesin olarak anladığımız ÅŸu ki, hiç kimse büluÄŸa ermemiÅŸ kızla evlenmiÅŸ deÄŸildir. BüluÄŸ yaşının da coÄŸrafi bölgelere ve iklime göre deÄŸiÅŸtiÄŸini biliyoruz.

Bu durumda büluÄŸ çağına eren bir kızla evlilik caiz mi, deÄŸil mi sorusuna cevap aramak gerekir.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Bana göre büluÄŸ çağına eren bir kızın evlenebilmesi “alt sınır”dır. Kur’an’da hükümler genellikle “en alt” ve “en üst sınırlar” ÅŸeklinde belirlenmiÅŸtir. Mesela cinayet davalarında en alt sınır maktulun varislerinin katili affetmeleri, en üst sınır ise kısas talep etmeleridir; daha üstü –mesela kan davası gütmek, intikam peÅŸinde koÅŸmak vb.- yoktur.

Kur’an, kızların evlilik çağının büluÄŸ ile baÅŸlayabileceÄŸine dolaylı yoldan izin verirken, bunun “üst sınırı”nı beÅŸeri-içtihat alanına bırakmıştır. Bu sınır içinde yaÅŸanılan coÄŸrafi bölgenin iklim ve maddi ÅŸartlarına göre yükseltilebilir; mesela Ebu Hanife, 17 ve 18 yaşı sınır kabul etmiÅŸtir. Toplumsal zaruretler gerektiriyorsa baÅŸka bir içtihatla bu sınır 25’e kadar dahi yükseltilebilir. Kur’an bu kapıyı açık bırakmıştır. ÖrneÄŸin Türk Medeni Kanun’unda ki 18 yaÅŸ sınırı bana da makul geliyor.

Ancak medeni kanun açısından bu sınırın konulması “bazı özel ve zaruri/mücbir durumlar”da 13 yaşında büluÄŸa ermiÅŸ kızların evlendirilmesinin katiyen yasak ve ağır cezaları gerektiren bir suç olarak tanımlanması yanlıştır. Nitekim medeni kanun da böylesi durumlarda evliliklere cevaz vermektedir. BeÅŸeri hayatta öyle “mücbir sebepler” olur ki, erken yaÅŸta evlilik zaruret halini alabilir. Kur’an büluÄŸ çağına iÅŸaret etmek suretiyle bu kapıyı açık bırakmıştır ki, iÅŸte Kur’an vahyini evrensel kılan bu esnek yapısıdır.

Şimdi soralım:

“Her ÅŸart ve durumda 18 yaşını doldurmamış kız ve erkek evlenemez, aksi halde kanunen suç iÅŸlemiÅŸ olurlar” hüküm koymak mı daha akli, fıtri ve evrensel, yoksa zaruret durumunda büluÄŸa eren kız ve erkek evlenebilir diyen Ä°slami hüküm mü? Elbette 18 yaşı mutlak yasa diye empoze etmeye yeltenen kanun zorba, fıtrata ve toplumsal/istisnai zaruretlere aykırıdır, Ä°slam ise duruma göre esnekliÄŸini koruyan evrensel bir dindir. Kaldı ki mer’iyetteki kanunlara göre13 yaşında cinsel deneyim yaÅŸayan kızlara herhangi bir müeyyide öngörülmemekte, nikahsız bu deneyimi yaÅŸayan çocuklarına ebevnleri müdahele edememektedir. Batıda kızların önemli bir bölümü büluÄŸa erer ermez bu deneyimi yaÅŸamaktadırlar.

Hz. Peygamber’in 9 yaşında Hz. AiÅŸe ile evlendiÄŸi doÄŸru deÄŸildir. Sahabelerin küçük yaÅŸtaki kızlarla evlendiÄŸi yolundaki tarih kitaplarında yer alan bilgileri ciddi bir kritiÄŸe tabu tutmaya ihtiyacı var. Bu tür evliliklerin vaki olduÄŸunu farzetsek bile, ben bunu dört ÅŸekilde anlarım:

a) Dönemin yerleÅŸik telakkilerine ve teamüllerine göre bu tür evlilikler ayıp veya yanlış deÄŸildi

b) Sahabe kavli veya içtihadı dinin asli kaynağı deÄŸildir. Ebu Hanife’yi takip ederek “Bana uygun geleni alırım, uygun gelmeyeni onların içtihatlarına ve teamüllerine bırakırım”

c) Gelenekte kızların rızaları dışında babalarının zoruyla küçük yaÅŸta evlendirilmeleri kaynağını-meÅŸruiyetini dinden almıyor, gelenekten alıyor; yanlıştır

d) Bütün dünyada –Avrupa’da dahil- daha geçen yüzyıla kadar küçük yaÅŸta evlilikler sürüyordu. Ä°slam dinini ve Müslümanları buradan hareketle –akla ve bilime aykırı diye eleÅŸtirmek, aÅŸağılamak ve hatta buradan söz konusu haksız eleÅŸtiriyi Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e kadar uzatmak adilane deÄŸildir, eleÅŸtiri ahlakıyla baÄŸdaÅŸmaz.

Bu türden yanılgılara düÅŸmenin iki sebebi olduÄŸu anlaşılıyor: Biri yöntem açısından tikel bir olayın makro düzeydeki tümel olanın önüne geçmesi; diÄŸeri modern seküler dünya görüÅŸü ve hayat tarzının yegane kriter olarak kullanılıp hükümlerin illetine ve maksadına bakılmaksızın Ä°slami mesaj ve deÄŸerler sisteminin mahkum edilmesi. Bilim, akıl, teknoloji, zenginlik vb emredici-taşıyıcı araçlarla bütün dünya totaliter bir paradigmaya dahil ediliyor.

Dün de, bugün de yegane evrensel mesaj Ä°slam’ındır. “Kapı” metaforu üzerinden anlatmak gerekirse

 1. Yahudilik, hidayet kapısını bütün milletlere (gentile) kapatır, isteseniz de Yahudi olamazsınız,

2.) Hıristiyanlık (Luka Ä°ncili 14. ayette anlatıldığı üzere) Hıristiyan hidayetini reddedenleri “kapıdan içeri zorla dahil eder.” Direnenleri ateÅŸte yakar veya en azından aforoz eder ya da “iman” sahibi deÄŸil, “inanç” sahibi görür.

3) Ä°slamiyet, hidayet kapısını açık tutar. Ä°steyen bu kapıdan girer, istemeyen girmez, kendi dininde ve inancında kalır.

Bilim, akılcılık, teknoloji ve kültürel hegamonyayı arkasına alan modern ve postmodern paradigma Hıristiyanlığın seküler biçimidir. Vatikan’ın Romayı dinileÅŸtirmesi gibi, modernlik de Katolik mutlakiyetçiliÄŸi sekülerleÅŸtirerek dünyaya ihraç ediyor.

Kur’an’daki hükümlerin önemli bir bölümü belli bir tarihsel olay ve toplumsal durum üzerine inmiÅŸtir, ama tamamı evrensel ve ebedi çözüm ve ilkeler içermektedirler. Kur’an vahyi, tikel nitelikteki tarihsel ve toplumsal durumda ortaya çıkan sorunu iniÅŸ (nüzul) anında çözer, ama tarihsel ve toplumsal durumu araçsallaÅŸtırıp tikel olay veya olgudan evrensel ve ebedi bir hüküm ve ilke türetir.

Tarihselcilerin anlamadığı nokta bu!

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
https://www.facebook.com/rhvmimarlik/videos/557660301802778
Yazar Bilgisi

Ali  BULAÇ Ali BULAÇ h24habrgmail.com Tüm Yazıları

BENZER HABERLER