VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 20 February 2020 10:07:46

0 Yorum

Kez Okundu.

İstanbul’un Kalbi Belgrat

İstanbul’un su mirasi Son Orman

H24/DOĞA-COĞRAFYA

Belgrad Ormanı: İstanbul’un su mirası… Son Orman BELGRAD ADI NEREDEN GELİYOR? Su fakiri İstanbul’un zengin kaynakları NÜFUS ARTIŞI HIZLANINCA…

1840 TARİHLİ İSTANBUL HARİTASI BAHÇEKÖY’DE BİR KIŞ GÜNÜ ORMAN MI, AEROTROPOLIS MI?

Meşe, gürgen, kestane, karaçam başta olmak üzere 400 tür bitki, 169 tür kuş, 56 tür kelebek yaşıyor İstanbul Belgrad Ormanı’nda… Yüzyıllardır İstanbul’un tarihi su kemerlerini ve bentlerini, yani şehrin su mirasını saklıyor. 18’inci yüzyılda 17 bin hektar olan orman 19’ncu yüzyılla beraber iyice küçülmeye başladı. Her geçen yıl büyüyen ulaşım ağları ormanı büyük ölçüde yaraladı, asfaltla sardı. Bunlara yenileri eklenirse tamamen kuşatılacak. Belgrad, İstanbul’un son ormanıdır… Belgrad Ormanı: İstanbul’un su mirası...

Kışın yarıya yakını Alibey Baraj havzası sularının altında kalan Mimar Sinan’ın eseri Güzelcekemer, son on yılın en düşük su seviyesinin görülmesiyle birlikte tamamen ortaya çıktı. Belgrad Ormanı: İstanbul’un su mirası...

Sivil mimarinin Süleymaniye’si sayılan Moğlova Kemeri Alibey Deresi’nin bulunduğu vadinin orta yerinde durgun baraj suları üzerinde selamlıyor kısmetini arayanları. Mimar Sinan’ın inşa ettiği bu kemer, tam beş asırdır burada suyun önemini İstanbullulara hatırlatırcasına ayakta. Belgrad Ormanı: İstanbul’un su mirası...

Ayvat Bendi, Kırkçeşme suları olarak adlandırılan dağıtım hattının bir parçası. Kâğıthane, Alibeyköy ve Paşa Deresi etrafındaki bölgede toplanan sular Ayvat, Karanlık, Büyük, Kirazlı, Uzun, Eğri, Mağlova, Güzelce bentlerinde toplanır ve tonozlu kanallardan geçerek kente verilir Sesler var. Derinden mi geliyor, yükseklerden mi? Orman dilinde hangi ses hangi anlamları söyler, hangi ses hangi devinişi? Bilmiyorum. Bu seslerden bazıları belki de doğum sancısıdır…

Beslenme, doygunluk, açlık, istek, birleşme ve daha nice şey mi; hangisi bilmiyorum. Böyle mi oluyor orman? Sahi biz neye, nelere “orman” diyoruz? İstanbul’da kuzeye gittikçe ve neredeyse 16’ncı yüzyılın başlarından beri “Belgrad Ormanı” dediğimiz deryanın içine girdikçe sorular, bir şiirin düzensizlik matematiği gibi yoklayıp duruyor beni… Kimi araştırmacılar, 18’inci yüzyılda Belgrad Ormanı’nın “Karadeniz sahili boyunca yaklaşık 100 millik (yaklaşık 161 kilometre) bir saha kapladığını” söylüyor.

Bugün hiç kimse bunu söyleyemez; dahası birimiz çıkıp ölçse bile, bir kaynak kitaba yazamaz; bir dahaki yıl o ölçü afallatacak denli küçülüp değişmiş olabilir çünkü… Ormanın doğusunda – şimdilik diyelim, çünkü yarın o da orada olmayabilir – şimdilik İstanbul Boğazı vardır.

Kuzeyinde ise Karadeniz. Bu iki denizin sınırlarını çizdiği bir başka ummandır Belgrad Ormanı… Belgrad Ormanı aynı zamanda İstanbul’un Su Müzesi’dir. Resmi kayıtlarda böyle bir müze yok elbette. Ben gezdikçe, görüp düşündüklerimi özetleyecek bir yol aradığım için uydurdum bunu. İstanbul kentinin suya erişme serüvenini gösteren mühendisliklerin yoğunlaştığı alandır Belgrad Ormanı… Rivayete göre bir zamanlar, buraya adını veren Belgrad, ya da Belgradcık Köyü’nün sakinlerinin “İstanbul’un suyunu kirlettiklerine” inanılmış ve bu köy taşınıp bugünkü Bahçeköy dediğimiz yerleşim kurulmuş.

Elbette şimdi artık kentin, bahçesi giderek azalan sığınaklarından biri Bahçeköy. Lakin köy değil artık. Burada bir kemer var; I. Mahmut Kemeri, ya da bilinen adıyla Bahçeköy Kemeri. İşte buradan kuzey yönüne doğru yürüyenleri, temelleri Roma devrinde atılmış, Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamir ettirilmiş, ardından sırasıyla III. Ahmet ve I. Mahmut dönemlerinde yeniden yaptırılmış Büyük Bent karşılar yosunlu duvarlarıyla. Bu bentin yakınlarında üç bent daha var

Sultan Mahmut Bendi, Topuzlu Bent ve Valide Sultan Bendi. Valide Sultan Bendi’nin vakfiyesindeki şu satırlar, hem bentler arası ilişkiyi, hem de bu bendi anlatıyor: “Bent, Sultan I. Mahmut’un Bahçeköy’de Eskibağlar Deresi civarında inşa ettirdiği Bend-i Atik (Eski Bent, I. Sultan Mahmut Bendi, Topuzlu Bent) ile H. 1074 yılında Sultan Mehmet’in annesi Hatice Sultan tarafından yaptırılan Valide Havuzu arasında, Sultan Bayezid-i Veli’nin vakıf arazilerinden Arabacı Mandırası olarak bilinen mevkide inşa edilmiştir.” Bölgenin pagan, Roma, Bizans dönemlerindeki adlandırmasına ilişkin çok berrak bilgi yok.

Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul’u Bizans’tan aldıktan sonra da bölgeye ne dendiğini tam bilmiyoruz. Kimi kaynaklarda “Ayvat” sözcüğü öne çıkıyor, ancak sözcüğün etimolojisinin “sulu” anlamını da taşıyan ayva kelimesinden mi; yoksa, İvaz ve giderek Ayvaz (ki konak hizmetkârı, ya da birinin yerini alan anlamlarıyla kullanılmış) sözcüğünün halk ağzında uğradığı değişimden mi (Hacı Ayvaz’dan Hacivat örneğinde olduğu gibi) kaynaklandığı kesinlik kazanabilmiş değil.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

BELGRAD ADI NEREDEN GELİYOR?

Fakat bütün kaynakların ortaklaştığı tarih özeti: Kanuni Sultan Süleyman, Sırbistan-Belgrad Seferi’nden dönerken getirdiği savaş tutsaklarını, Orhun Yazıtları’ndaki “yir sub idisiz kalmazun tip” (yer, su sahipsiz kalmasın deyip) cümlesindeki düşünceyle olsa gerek, ormanlık bölgede Bizans döneminden kalma metruk köylere yerleştirilmiştir.

Gel zaman, git zaman tutsakların eski memleketleri buraya ad olmuş ve bölge “Belgrad” olarak anılmaya başlamış… Büyük Bent için girilen kapı, aynı zamanda şimdi birkaç duvar temeli, kilise kalıntısı gibi yapılardan anlayabildiğimiz eski Belgrad Köyü’ne götürüyor bizi. Kuzeye yürüyüp Büyük Bent’e ulaşıyorum. “Belgrad Bendi” veya “Büyük Belgrad Bendi” de deniyor buraya.

Belgrad Deresi de denen Topuz Deresi üzerindeki Topuz Bendi’nin yukarısında. Bendi ilk yaptıranlar hakkındaki bilgilerimiz net değil. Roma’nın son döneminde bir isale hattıyla yapılmış olabileceğini dile getirenlerden biri Şemseddin Sami’dir. Kamusülalam’da, bu bendin 364’ten 368’e kadar (378 olacak) hüküm süren Valens zamanında yapıldığını, daha sonra Sultan Süleyman tarafından tamir ve tadil edilerek günümüze geldiğini söyler. Belgrad Ormanı: İstanbul’un su mirası... Son Orman | Atlas | Doğa CoğrafyaTam da İstanbul’un orta yerinde, viyadük ve kavşakların arasına gitgide sıkışmış, can çekişiyor Ali Paşa Kemeri. Defineci ve taş hırsızlarından da nasibini alan kemerin inşa yılını gösteren “Maşallah” yazısınında bulunduğu orta yerindeki madalyon ise 1979 yılında kaybolmuş.

Su fakiri İstanbul’un zengin kaynakları Tarih boyunca İstanbul’un en önemli sorunlarından birini şehir halkının suyunun tedarik edilmesi oluşturdu. Çünkü bir yandan kentin kurulduğu coğrafya kaynak ve yerüstü suları bakımından oldukça fakirdi. Diğer taraftan suyu halka ulaştırmak bentler, kemerler, başhavuzlar, su terazileri, su yolları ve çeşmelerin yapımı gibi mühendisliğe dayalı büyük projeler gerekiyordu. İstanbul’un su ihtiyacını gidermek amacıyla yapılan ilk tesisler Roma imparatoru Hadrianus dönemine (hd. 117-138) tarihlenir.

Bizans tarihçisi Prof. Dr. Semavi Eyice, İmparator Hadrianus döneminde 123 yılına doğru İstanbul’da bir takım su tesislerinin yapıldığının bilinmekte olduğunu kaydeder. 324 yılında I. Constantinus döneminde (hd. 306- 337) yeniden imar edilmeye başlanan İstanbul’daki eski su sistemlerinin kentin yeniden inşası sırasında elden geçirildiği kabul edilir. Erken Bizans döneminde İstanbul’un su ihtiyacını gidermeye yönelik en önemli projeyi, “Valens Su Kemeri” olarak bilinen Bozdoğan Kemeri’nin yapımı oluşturdu. Yine Bizans döneminde gerçekleştirilen büyük projelerden birisi de Belgrad Ormanı’ndan İstanbul’a su getirmek için Büyük Bent’in inşa edilmesidir

NÜFUS ARTIŞI HIZLANINCA…

Şehrin idaresinin 1453’te Osmanlıların eline geçmesinden sonra Bizans döneminde kullanılan sarnıç ve başhavuzlar terk edilmiş, İstanbul’un su ihtiyacının giderilmesi için erken Roma döneminde yapılan su yolları tamir edilmiş ve yeni su yolları yaptırılmıştı. Ancak sonraki yüzyıllarda İstanbul’un nüfusunun hızla artması nedeniyle yeni su yollarına gerek duyuldu. Bu amaçla da başta Kırkçeşme ve Taksim olmak üzere yeni su yolları yaptırıldı.

Sultan Süleyman döneminde başmimar Mimar Sinan’a yaptırılan Kırkçeşme Suları için 50 milyon akçe harcandı. Yapımına 1554 yılında başlanan Kırkçeşme su hattı 1564 yılında hizmete sokuldu. Kırkçeşme Suları temelde iki kol üzerinden şehre su taşıyordu. Bir kolu Kirazlı, Topuz ve Paşa derelerinden su alıyordu. Diğer kolu ise Ayvat, Orta ve Bakraç derelerinden.

Bu iki kol Kemerburgaz’ın güneyindeki başhavuzda birleşiyordu. Suriçinde Ayasofya kubbesine kadar ulaşan su hattından 580 çeşmeye su veriliyordu. Kırkçeşme Suları üzerinde irili ufaklı toplam 33 tane su kemeri bulunuyor. Bunlardan beşi (Kovukkemer, Paşa Kemeri, Uzunkemer, Moğlova Kemeri ve Güzelcekemer) abide niteliğinde yapılardır. Abidevi kemerler arasında bulunan Kovukkemer’in Roma döneminde yapıldığı düşünülmektedir. 19’uncu yüzyılda Kasımpaşa, Galata, Beyoğlu, Fındıklı, Beşiktaş ve Ortaköy’ün kalabalıklaşması nedeniyle ortaya çıkan su ihtiyacı Taksim su hattının hizmete girmesiyle giderildi.

Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılan ve kendi adıyla anılan Hamidiye tesisleri İstanbul’u besleyen Halkalı, Kırkçeşme ve Taksim sularının dışında kalan küçük su hatlarından birisini oluşturuyordu. Büyük bölümü 1900 yılında tamamlanmış olan tesis 26 Mayıs 1902 tarihinde hizmete girdi.

Temiz kaynak suları arasında yer alan Hamidiye Suyu’nun ana kaynağı Kemerburgaz’ın 2.5 kilometre kadar güneyinde yer alan Karakemer civarında. Su hattının bir kolu Taksim-Galatasaray-TünelKaraköy hattına, bir başka kolu ise Kabataş’a kadar ulaşıyordu.

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER