VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 04 June 2023 23:49:01

0 Yorum

Kez Okundu.

İmam Humeyi’yi Rahmetle Anmak

İMÂM HUMEYNÎ'Yİ RAHMETLE ANMAK

H24/ Makale / Hazım KORAL 

İran İslâm Devrimi'nin siyasî ve ruhanî lideri İmâm Humeynî miladî 3 Haziran 1989 tarihinde vefat etti. Kendisini minnetle, şükranla yad ediyoruz. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.

Ayetullah'ûl Uzma İmâm Humeynî Kum kentindeki Fevziye medresesinde ahlâk, irfan ve felsefe dersleri verdiği esneda, mevcut Şah rejiminin başta kılık/kıyafet olmak üzere İslâm'a savaş açmak anlamına gelen bir takım uygulamaları dikkatini çekiyor.

İmâm, o esnada nefs tezkiyesi ve tasavvuf üzerine verdiği derslerle adeta tenakuz oluşturacak nitelikte devrimci bir düşünceye kapılarak Şah rejimine yönelik sert ve sarsıcı eleştirilerde bulunmaya başlıyor.

Şah Muhammed Rıza bu durumdan endişeye kapılıp rahatsız oluyor ve Fevziye medresesine baskın düzenletip İmâm Humeynî'yi tutuklatıyor. 4 Haziran 1963 tarihinde vuku bulan bu baskında silah kullanılıyor ve birçok medrese öğrencisi katlediliyor. Şah, zulüm ve sömürüye dayalı rejimini koruma adına öylesine sert tedbirler almak istemektedir ki, İmâm Humeynî'yi idam etme girişiminde bulunuyor. Ancak 1908 Anayasası'na göre ayetullahların "idam edilemez" hükmü buna engel teşkil ediyor.

Buna bir başka engel ise, İmâm Humeynî'nin tutuklanması üzerine milyonlarca insanın sokaklara çıkarak protesto eyleminde bulunmasıdır. Halkın bu kararlı tepkisi karşısında telaşa kapılan Şah çareyi İmâm Humeynî'yi sürgün etmekte buluyor. Bu sebeple İmâm Türkiye'nin Bursa şehrine zorunlu ikametle sürgün edilmiş oluyor.

İmâm burada 20 ay kalıyor ve sonrasında Irak'ın Necef kentine yerleşiyor. Burada 12 yıl dolayında bulunuyor. İmâm bu esnada teyip kasetlerine ses kayıtları doldurup bunları bir şekilde İran halkına ulaştırıyor.

İmâm etkili bir şekilde yaptığı konuşmaları ile İran halkını zalim Şah rejimine karşı kin ve düşmanlığa tahrik edip kışkırtıyor. Söz konusu bu kasetlerin etkisinden dolayı devrim vuku bulduktan sonra, bu devrime, "kaset devrimi" denilmeye başlanmıştı.

Elbette ki, halkın uyanmasına ve devrimsel sürecin başlamasına sebep olan bu "kaset yöntemi" devrim için son derece faydalı olmuştu.

1963 yılında başlayan bu devrimsel süreç 1978 yılının sonbaharında adeta doruğa ulaşmıştı. Bu süreçte Şah, Irak Devlet Başkanı Saddam'a ricada bulunarak İmâm Humeynî'nin Irak'tan çıkarılmasını talep ediyor. Şah'ın hatırını kıramayan Saddam, İmâm Humeynî'yi Irak'ı terk etmesi için Kuveyt sınırına bıraktırıyor.

İmâm ailesiyle birlikte günlerce Kuveyt sınırında mahsur kalıyor. Zira Kuveyt hükümeti İmâm Humeynî'ye ülkesine giriş izni vermiyor. Ne gariptir ki, Kuveyt sınırındaki bekleme esnasında hangi Müslüman ülkeye müracaat edildiyse hiçbiri İmâm ve ailesine vize vermiyor. Bu ara Şah muhaliflerinden bir kesim şahıs Fransa'da ikamet ediyor olması hasebiyle, bu şahıslar devreye girip Fransa'dan İmâm ve ailesi için vize alıyor.

İmâm bu şekilde 14 yıllık sürgün hayatının 3.5 ayını Fransa'da geçirmek üzere kerhen ve çaresiz bir şekilde Fransa'ya gidiyor. İmâm Fransa'da bulunduğu esnada İran'da sokak nümayişleri de had safhaya ulaşmıştı. Sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağına rağmen İran'ın bütün şehirlerinde insanlar sokağa çıkıyor ve Şah rejimine karşı nümayiş ve protesto mitingleri düzenliyordu.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Öyle bir raddeye gelinmişti ki, Şah yıkılma tehlikesi karşısında rejimini koruma refleksi ile askerlerine eteş etme emrini vermişti. Protesto gösterileri esnasında genellikle ön saflarda kadınlar bulunmaktaydı.

Askerler ateş etmeye teşebbüs edince kadınlar ellerinde bulundurdukları karanfil ve çiçekleri askerlere doğru atmaya başlıyor ve bu şekilde askerler şaşkınlık ve taaccup içerisinde ateş edemez olmuşlardı. Sokak gösterileri ve protesto eylemleri bu şekilde devam ederken takvim yaprakları 1 Şubat 1979 yılını gösterdiğinde İmâm Fransız havayollarına ait bir uçakla Tahran'a geliyor.

İmâm Tahran'a gelmeden kısa bir süre önce Şah tedavi bahanesiyle İran'ı terk etmiş ama ordu ve emniyet güçleriyle birlikte rejim ayakta duruyordu. 1 Şubat'tan 11 Şubat'a kadar on gün ve on gece boyunca amansız bir mücadele verilmiş ve 11 Şubat 1979 tarihinde İslâm Devrimi nihai zafere ulaşmıştı...

Başta Tahran olmak üzere devrim öncesi İran şehirlerinin hemen hemen hepsi sosyal ve kültürel yapı olarak Batı kentlerinden farksızdı. Barlarıyla, pavyonlarıyla, genelevleriyle, meyhaneleriyle, kumarhane ve gece kulüpleriyle çirkefin had safhada olduğu ve müptezelliğin yoğun yaşandığı kentlerdi bunlar.

Devrim gerçekleşince ilk işlerden biri olarak bu ifsad ve pislik yuvaları kapatıldı ve yıkıldı. Yıkıldı diyoruz çünkü bir gazetci olarak bizzat şahitliğimizle Tahran'da bulunan büyük bir semt hâlindeki genelevler buldozerlerle yıkılmış ve o mahalle millet parkı yapılmış. Kısacası başta fuhuş, zina ve içki olarak menhiyattan yana ne varsa yasalarla yasaklanmış. Elbette sadece toplum ahlâkını dejenere ve ifsad eden yerlerin kapatılmasıyla yetinilmedi.

Kapatılan iki yer daha vardı ki bunlar da fitne ve ifsadın merkeziydi. Biri ABD'nin casuzluk yuvası olan büyükelçilik binası, diğeri ise Siyonist çetenin sözde büyükelçiliği. İllegal varlığından dolayı Siyonist çetenin elindeki büyükelçilik binası hemen kapatılıp Filistinli yetkililere tevdi edildi. Mütekabiliyet esasına dayalı diplomatik ilişkiler gereği ilk etapta ABD Büyükelçiliği'ne dokunulmadı. Fakat burada hummalı bir şekilde casusluk faaliyetleri sürdürüldüğü tespit edilince durumdan vazife çıkaran üniversite gençliği ABD Büyükelçilik binasına baskın yapıp casusluk faaliyetlerinde bulunan ABD vatandaşları esir alındı.

Normal koşullarda her büyükelçilik binası temsil edildiği ülkenin topraklarına aittir. Bu yüzden "Elçiye zevâl olmaz" diye diplomatik bir kural vardır. Ancak burada casusuluk söz konusu olduğu için durum değişmiş oluyor. Rehine krizi tap 444 gün sürmüştü.

ABD Büyükelçilik binasına baskın yapan gençler ellerine geçirdikleri kesilmiş belgeleri tekrar yapıştırıp toplamak bir hayli zaman almış ancak sonuç itibariyle elde edilen kanıtlarla ABD'nin entrika ve casusluğu tescillenmişti. ABD'nin sömürü vantuzları İran üzerinden kesilince bu yeni kurulmuş olan İslâm Cumhuriyeti'ni yıkmak için her türlü entrika ve şeytanî plânlar geliştirip saldırılarını sürdürdüler.

Büyük şeytan ABD, bugün de aynı kin, nefret ve husumetle dört koldan İslâm Cumhuriyeti'ne yönelik entrika ve saldırılarını sürdürmektedirler. Bir taraftan uyguladığı ve yedeğine alıp başka ülkelere uygulattığı ambargolar, diğer taraftan bölgede terör örgütlerine alan açıp İran'ın lojistik destek verdiği Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'i istikrarsızlaştırmak için bu ülkeleri terör ve iç çatışmaların sarmalına sokmaktadır.

ABD ve avanesi muvaffak olamayacakları işlere girişmişler ama farkında değiller. Bugün gelinen destinasyon/nokta itibariyle İslâm Cumhuriyeti'nin medar-ı iftiharı olan "Direniş Cephesi" bölgeyi güvenli bir duruma getirmek için giriştiği temizlik operasyonlarında büyük başarılar elde ederek çevreyi dizayn etmeye devam etmektedir. Aslında İslâm devriminin en büyük kazanımlarından biri de budur.

İmâm Humeynî'nin ruhu şad olsun. Onun öncelikli olarak isteği denizden nehire bütün Filistin topraklarının özgürlüğüne kavuşturulmasıydı. "Direniş Cephesi" bi iznillah bu yolda zafere doğru ilerlemektedir.

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER