VÄ°DEO GALERÄ°
FOTO GALERÄ°
KÃœNYE
FÄ°RMA REHBERÄ°
Ä°LAN REHBERÄ°
BÄ°ZE ULAÅžIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 16 March 2022 19:23:15

0 Yorum

Kez Okundu.

Halepçe Elma Kokusu İle Başlayan Sessiz Ölüm

Halebçe’de “Elma kokusu” Ä°le BaÅŸlayan Sessiz Ölüm

 H24/ MAKALE / Yakup ASLAN

Yakup Aslan Neden bu insanlar öldürüldü?

Günahları neydi?

Savaşın gerekçesi neydi?

Masum insanların öldürülmesini, hangi gerekçe haklı gösterebilir?

Halebçe katliamı yıl dönümlerinde yüreÄŸimizi kanatan travmalar yeniden dirilir, elmadan nefret etmemizi kimse yadırgamasın. Canımızı karanlık bir cendere içerisine sürüklemeye, öÄŸütmeye devam eder bu elma kokusu. Bombaların sarı toz bulutlarının kuÅŸattığı yaÅŸam, acıya dönüÅŸür. Ölüm fermanımız imzalanmış, her yanımız ateÅŸ, duman ve çaresizlik içinde. Feryadımız, boÄŸazımızda düÄŸümlenen hıçkırıklara dönüÅŸürken bile, bizi duyan olmaz. Halebçe’ye düÅŸen bombaların yüz misli parçalayıcı güce sahip bombalar, acıya dönüÅŸerek yüreÄŸimize düÅŸüyor, dünyanın sessiz kaldığı bu vahÅŸet içimizde bir iniltiye dönüÅŸüyor.

16 Mart 1988'de zehirli gaz bombalarını taşıyan MiG-23 Irak savaÅŸ uçakları, Halepçe kasabasına kimyasal bombardıman düzenlendi. 5.000'den fazla insanın öldüÄŸü, 10.000'den fazla insanın da yaralandığı bu katliam, Stalin’i kendisine örnek alan Saddam diktatörünün gerçek çehresini dünyaya gösterdi. Bütün katliamlar gibi, Halebçe katliamı konusundaki ruh halimiz bu…

Baas Partisi ırkçı despot rejimi, Kürtlerin muhalefetinden korktuÄŸundan imha konseptini devreye sokmuÅŸtu. 86’dan 88 yılına kadar süren Enfal imha harekâtının devamında, korku, dehÅŸet ve ümitsizliÄŸi hâkim kılmak, iradeyi kırmak için kimyasal bombalarla toplu kıyıma karar verdi/verdiler ve Halebçe üzerine kimyasal bombalar yaÄŸdırdılar. Bombardımandan önce Kürdistan Yurtseverler BirliÄŸi, Celal Talabani önderliÄŸinde Ä°ran birliklerine yardım etmiÅŸ ve Halebçe Ä°ran güçlerinin kontrolüne geçmiÅŸti. Ä°ÅŸte ne olduysa bundan sonra oldu.

Ä°nsan öldürmenin bütün yöntemlerini iyi bilen ve bundan dolayı Kimyasal Ali lakabına layık görülen Korgenaral Ali Hasan Majit Tikriti, zulmün, cinayetin tarihini yeniden yazmak maksadıyla, kimyasal bomba üreticilerinin zehrini Halebçe’nin üzerine yaÄŸdırdı. Hayat bir anda cehenneme dönüÅŸtü.

Katliamdan beÅŸ ay sonra iki ülke arasında barış ilan edildi veya daha doÄŸrusu Ä°ran tek taraflı barış kararı aldı. Irak güçleri ateÅŸkesten beÅŸ gün sonra Halebçe’ye karşı yeni bir operasyon düzenlediler ve yüzlerce sivili katlederek kasabayı yeniden ele geçirdiler. On binlerce sivil, yeni bir toplu katliamın habercisi olan operasyondan kurtulmak için, kış ÅŸartlarında Çukurca sınırlarındaki daÄŸları aÅŸmaya çalıştılar. Çamurda, karda yalın ayak, çaresiz bir ÅŸekilde geldikleri ülkede “Kuzey Iraklılar” olarak anıldılar.

Bir gerçek vardı o da Irak’ın bu katliamı tek başına gerçekleÅŸtirmediÄŸiydi. Kimyasal bombalar sadece Halebçe’de yaÅŸayan insanları öldürmedi, onların neslini de kurutmayı amaçladı, tabiatın dengesini bozdu ve uzun yıllara yayılan caniliÄŸin temellerini attı.

Yapılan araÅŸtırmalarda, Halebçe’de özürlü doÄŸumların oranının HiroÅŸima ve Nagasaki'den onlarca kat daha fazlası olduÄŸu vurgusu yapıldı. Türkiye’ye sığınan Kürtler olmasaydı, belki dünya bu katliamdan, yaÅŸanan acılardan haberdar olmayacak ve cinayetin boyutlarını öÄŸrenemeyecekti.

Medyada cinayetin ipuçlarını veren görüntüler öfkeyi, intikamı, cinayeti, cinneti, insani deÄŸerlerden arınmayı açıklamaya yetiyordu. Her taraf ceset doluydu, günler sonrasında ÅŸehre görüntü almaya giden Ramazan Öztürk gibi gazeteciler, insan cesedi kokusundan hareket edemiyorlardı. Ä°smi konulmamış bir savaşın travmalarıyla tanışan çocuklar, kimyasal bombaların ateÅŸinde yanmıştı. Derileri yanan küçük çocuklar ya babalarının kucağında, birlikte taÅŸ kesilmiÅŸlerdi, ya da annelerinin kucağından yere savrulmuÅŸlardı.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Åžehirden kaçmayı baÅŸarabilenlerden büyük bir bölümü kurtulmayı baÅŸaramamış çukurlarda, tarlalarda toplu halde donmuÅŸlardı. Irkçı benlik, diktatörlük bumerang misali dönüp dönüp Saddam’ı vuran ilkel gurur oldu ve bir zalimi baÅŸka bir zalimle bertaraf eden ilahi adalet ritüeli içerisinde hak ettiÄŸi cezayı efendileri en rezil haliyle verdi. Verdi vermesine acı o kadar büyük oldu ki, asırlar boyunca unutulması kolay olmayacak.

Kendilerine hak gördüklerini, baÅŸkalarına hak görmeyenlerin geleneÄŸi hep bu tarz katliamlar olmuÅŸtu. Hak talep etmek, nesne olmaktan kurtulmak, onurlu bir yaÅŸam sürdürmek herkes gibi Kürtlerin de hakkıdır. Kürtlere yönelik tüm katliam, red ve inkârların temelini de siyasal özne/statü, bu perspektifte inÅŸa eder olmuÅŸtur. Yani denklemin her iki tarafı da meseleyi siyasal özne/statü biçiminde anlamış olduÄŸundan, sorun kanla çözülmeye çalışılmıştır.

Kürtler diÄŸer uluslar gibi kendilerini koruyabilecek bir statüyü talep ediyorlar. Bunun da literatürdeki adı ‘Ulusların kendi kaderini tayin hakkıdır!’ Misak-ı milli sınırlarını kutsayanlar bu gerçeÄŸi kabul etmeye hiçbir zaman yanaÅŸmamışlar ve dolayısıyla imha yöntemi devlet ritüeli, retoriÄŸi haline getirilmiÅŸtir. Her zaman egemen statüko kendisini "aktör" görmüÅŸ, Kürtlere biçilen konum ise "figür, unsur ve enstrüman!" kalmak olmuÅŸtur. Hakim akıl, bu imkanı kaçırmamak için, asimilasyon ve entegre projelerini hayatın tamamına hakim kılmaya çalışmıştır. Tembih ve tedip politikalarını uyguladığını her defasında deklere etmekten de çekinmemiÅŸtir. Yani ‘seni oyalar, aldatır, parçalar, başına iner, yok ederim’ anlayışı baskı politikaları olarak, temel ulus devlet paradigması olarak hep devrede olmuÅŸtur. Entegre politikaları iflas edince de Helebçe ve benzer katliamlara yönelmiÅŸlerdir.

Halebçe’de “Elma kokusu” ile baÅŸlayan sessiz ölüm, sessiz çığlıkla insanlık tarihine bir kara leke olarak kayıt düÅŸtü. Ölüm kimyasal bombalarla yaÄŸdı, iÅŸledikleri cinayetin izlerini kaybettirmek için algı operasyonu yapmayı da ihmal etmediler. Oysa onların iÅŸlediÄŸi cinayetin etkisi yıllarca sürecek ve ruhunda bu acının travmalarını yaÅŸayan her insan, canilere lanet okumaya devam edecekti. Bunun farkında deÄŸillerdi.

Ölüm tarlaları ortaya çıktıkça, Halebçe’nin nasıl bir zulümle karşı karşıya olduÄŸu daha iyi anlaşılacaktı. Tarih, onların bu insanlık dışı çehrelerini unutmayacak ve onların kararmış vicdanlarını insanlığa ifÅŸa etmeye devam edecektir. Halebçe zulmünü, bunu reva görenleri, seyirci kalanları bütün insanlık lanetledi. Allah zalimleri sevmez, biz de sevmeyiz. Saddam’ı kucaklamaya, kutsamaya gidenler de bu lanetten nasibini aldı.

Halebçe’de yaÅŸananlar tarihte benzeri az görülen barbarlığın en uç noktasıydı. Her bahar ayında, diktatörlerin iÅŸlemiÅŸ olduÄŸu cinayetlerin ruhumuzda oluÅŸturduÄŸu derin travmaların anaforunda kaybolmamak için, çaresiz bir ÅŸekilde direniyoruz. Bir insanlık suçu olarak özgür iradelerin belleÄŸinden silinmeyecek bu barbarlıkları gerçekleÅŸtirenler kadar, onları mazur göstermeye çalışanlar veya olayı sulandırmak suretiyle üstünü örtmek isteyenler de sorumludur. Bu katliam sadece ırkçı bir refleksle sınırlı deÄŸil; sosyolojik, psikolojik, dış iliÅŸkiler ve ekonomik boyutları da söz konusudur. Olay sadece ölmüÅŸ olanların acısıyla sınırlı kalmıyor. Olayı sadece iÅŸlenen cinayetlerden ibaret görmek/sınırlamak, barbarların suçunu hafifletmeye veya paklamaya çalışma çabasıdır.

Egemenler bütün dünyanın gözleri önünde akla hayale gelmeyecek canilikler sergilemekten bir an geri kalmıyorlar.

Ä°lahiyatçı Prof. Dr. Abdulkerim Zeydân’ın "Seddü'z-zerâi" fetvasıyla 1986-1988 yıllarında gerçekleÅŸtirilen Enfal ve Halepçe katliamı, bu yönüyle de dinin diktatörlerin elinde araçsallaÅŸmasının nasıl tehlikeli sonuçlar doÄŸurduÄŸunu da gösteriyor. ÇoÄŸu haber bile olmamış canilikler, tecavüzler, toplu imhalar çoÄŸunlukla, dini gerçeÄŸinden uzaklaÅŸtıranların onayı ile yapılmıyor mu?

Ä°ÅŸlenen cinayetlerin çerçevesi içerisinde, üzerinde hiç de konuÅŸulmayan gerçekler var. Ä°hanetler, acılar, tecavüzler, göçler, korku, sindirmeler, dehÅŸet, feryat birbiriyle bütünleÅŸmiÅŸ halde hayatı kuÅŸatmaktadır. Bunun arkası kesilmiyor. Öfke, kin ve öç alma duygusuyla hareket ediliyor. Böyle bir ilkelliÄŸi, hukuksuzluÄŸu hangi bahane aklayabilir?

Bir devlet kendi vatandaşını savaÅŸ uçaklarıyla bombalıyorsa, o devlet bitmiÅŸtir, katildir, teröristtir. Dünyanın neresinde bir devlet, böyle bir ölümü hangi yasaya, vicdana, ahlak kurallarına göre masum insanlara layık görür?

Halepçe’de veya daha önceki süreçte binlerce insana layık görülen zulüm sarmalı, bugün de Orta DoÄŸu’da bütün barbarlık boyutlarıyla devam ediyor. Daha ilginci kendi halkına zulmeden kimi devletler, baÅŸka mazlumların savunuculuÄŸuna soyunuyor gibi yapıyorlar.

Hami rolündeki bu kabadayılar ciddi bir paradoks içerisindedirler, bunu fark etmemiÅŸ gibi davranıyorlar. Ne yazık ki bu akıl tutulması, algı mühendisliÄŸiyle topluma da yansımıştır. Handikap, her yönüyle bir bütünlük arz ediyor. Bizim kaygımız/maksadımız gerçeÄŸin üstündeki yalan ve riyakarca hazırlanan projelerin, politikaların üzerindeki örtüyü kaldırmak olmalıdır.

Hiçbir politika tek boyutlu deÄŸildir. Toplumsal olay ya da kavramlar tarihsel perspektifle yaklaşılmadan anlaşılamazlar. Her toplumsal olgu kendi tarihsel süreci, olgusu, dinamikleri içinde deÄŸerlendirilmelidir. Halebçe, üzerinde çok düÅŸünülmesi gereken vahÅŸetlerden sadece birinin adıdır…

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
https://www.facebook.com/rhvmimarlik/videos/557660301802778
Yazar Bilgisi

Yakup  ASLAN Yakup ASLAN rhvmimarigmail.com Tüm Yazıları

BENZER HABERLER