VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 23 January 2023 13:05:07

0 Yorum

Kez Okundu.

HAK BATIL SAVAŞINDA KUKLA CHARLİE HEBDO VE PİYON RASMUS PALUDAN

HAK BATIL SAVAŞINDA KUKLA CHARLİE HEBDO VE PİYON RASMUS PALUDAN

H24 / Makale/ Hazım KORAL 

Sınav dünyasındayız. Bu sınavın bir boyutu ise hak ve batıl cephesi arasında verilen mücadele ve savaştır. Başlığımız da "mücaldele" kelimesini kullanacaktık ancak "savaş" sözcüğünü seçmek zorunda kaldık.

Zira "savaş" metafor olarak sadece muharib araç-gereçlerle veya konvansiyonel silahlarla yapılmamaktadır. Sözel olarak veya kalemle/klavye ile yapılan mücadelenin tezahürü de "savaş" kapsamına girmektedir. Evet, sahada bir mücadele var, fakat yapıp edilenler mücadelenin de ötesinde psikolojik şiddet unsurlarını da barındırmaktadır. Kısacası hadis-i şerifler ve dinî literatürümüz bize hak-batıl mücadelesinin, yani hak-batıl savaşının kıyamete kadar süreceğini bildirmektedir.

Elbette ki, başta da belirttiğimiz gibi bu durum ontolojik olarak yeryüzündeki varlığımızın ana sebebidir. Yüce Rabbimiz, yaşanır kıldığı yeryüzünde barış ve huzur ortamının muhafazasını Müslümanlara tevdi etmiş bulunmaktadır. "Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. İyi ve faydalı olanı tesis eder, kötü olanı, insanlığa zararlı olan bertaraf edersiniz." (Al-i İmrân: 110)

Ayette belirtildiği gibi hiç kuşkusuz bu savaşın hak cephesini Müslümanlar temsil etmektedir. Batıl cephesindekiler ise yeryüzünü fesada vermenin ve her şeyi, yani mülk üzerinde tasarruf yetkisini ele geçirmenin derdindeler. Bütün yeryüzü zenginliğinin, bütün enerji ve gıda kaynaklarının kendi ellerinde olmasını istiyorlar. Biz bunu kadim tarihlerde Firavun, Karun ve bir takım imparatorluklarda/haçlı ordularında gördüğümüz gibi günümüzde batıl cephe olarak Batı dünyasını görmekteyiz.

Başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere batıl cephenin en önemli özelliği emperyalist olmasıdır, yani sömürgeci ve gaspçı olmasıdır. Bunu zaten biliyoruz, peki Charlie Hebdo dergisinin bu savaştaki rolü nedir? Öncelikle şunu belirtmiş olalım ki, batıl cephesinin hak cephesine saldırısı çok yönlü olmaktadır. Tıpkı şeytanın sağdan, soldan, önden ve arkadan saldırısı gibi. (Âr'âf: 17)

Bakınız, Charlie Hebdo, aynı şeytanî mantıkla piyonluk yaptığı patronlarının İslâm'a olan düşmanlıklarından dolayı (kendisine yüklenen misyonun gereği olarak) yalan, iftira ve tezvirat içerikli haberlerle ve rencide edici/aşağılayıcı karikatürlerle dezenformasyon ve algı operasyonları yaparak İslâm Peygamberi'ne ve yüce şahsiyetlerimize saldırmaktadır. Maksat, kendi toplumları ve şuursuz Müslümanların nezdinde İslâm'ın yükselen imajına balta vurmak.

Bir başka ifade ile, gayeleri İslâm'ın halklar nezdinde itibarını sarsıp İslâmofobi'yi yaygınlaştırmak. Kısacası, yaptıkları dezenformasyonlarla, algı operasyonları ile Batılı halkların İslâm'a teveccühünün önünü kesmeye çalışmaktadırlar. Bu yüzden aziz dinimiz İslâm'ı öcü gibi gösterme çabası içerisindeler. Avrupa ülkelerine iş gücü olarak giden veya eğitim amacıyla gidip oraya yerleşen insanlarımız her ne kadar İslâm'ı gereği gibi temsil etmiyor olsalar da, bugün Avrupa insanları arasında her geçen gün İslâm'a ilgi duyup Müslüman olanların sayısı artmaktadır. Bu durum küresel güçleri rahatsız etmektedir.

İslâm'ın Batı'da yaygınlaşması ve günün birinde yönetim ve siyasette inisiyatif alması, batıl cephesinin asla işine gelmez. Çünkü İslâm müesses nizam olarak egemen güç olduğunda insanî değerlere odaklı hukuk normlarıyla adil paylaşım ve huzurun yegâne teminatı olacaktır. (Hadid: 25)

Batı bunu istemiyor. Bu yüzden sömürgeci düzenin başındaki siyasîler Charlie Hebdo gibi yayın organlarına ve Rasmus Paludan gibi melun/alçak şahıslara destek verip arka çıkmaktadır. Bu desteğin bir başka sebebi ise bölge sahamızda, yani İslâm coğrafyalarında direniş cephesinden üst üste yedikleri darbelerle kaybediyor ve hezimete uğruyor olmalarından dolayı..

Irak'da, Afganistan'da, Suriye'de, Yemen ve Lübnan'da kaybettiler. Büyük kuyruk acıları var. Bu yüzden kültürel ve psikolojik savaş taktikleri ile ve en alçakça yöntemlerle mütemadiyen saldırıyorlar. Aslında mukaddes değerlerimize saldırmakla elde edebilecekleri bir şey yok. Sadece kendilerini pespayeleştiriyorlar, kendilerini aşağılık duruma düşürüyorlar. Kısacası, bu rezil saldırılar, kendi alçaklıklarını tescilliyor...

Peki Müslüman halkların başındaki siyasîler böylesine pespaye ve böylesine çirkef saldırılar karşısında ne yapmaktadırlar? En azından diplomatik bir tavır koymaları gerekmiyor mu? Bugün küstah bir Batılı, mübarek kutsal kitabımız Kûr'ân'ı Kerim'i eline alıp yakıyorsa bu onun cehaletindendir, İslâm'ı yanlış tanımasındandır. İslâmofobinin tesiri altında kalmasındandır.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Avrupa'nın muhtelif şehirlerinde bu küstahlık zaman zaman yapılmaktadır. İşin garip tarafı en son İsveç'te meydana gelen Kûr'ân'ın yakılma hadisesine resmî ağızlardan destek geldi. Danimarka kökenli olan aşırı sağcı Sıkı Yön Partisi (Stram Kurs) lideri Rasmus Paludan isimli alçak bir siyasetçi Stockholm Türkiye Büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerim'i yakması İsveç hükümeti tarafından destek gördü. İsveç hükümeti, bu küstahlığı "demokratik hak ve düşünce özgürlüğü" olarak tanımlıyor.

Bugün Batı'da sürdürülen menfî propagandalar sonucu her geçen gün Avrupa kentlerinde İslâmofobi yaygınlaşmakta ve insanlarda İslâm'a karşı ön yargı oluşmaktadır. Böylesine menfî yayınlarla halklar İslâm'a karşı kin ve düşmanlığa tahrik edilmektedirler. Yine bildiğiniz üzere Avrupa'nın muhtelif kentlerinde zaman zaman cami kundaklama hadisesi yaşanmaktadır. İnsan haklarına ve inançlara saygı nerede kaldı?

Sizin medeniyet anlayışınız ve inançlara saygınız bu mu? Hani siz bütün din ve inançlara karşı hümanist/saygılı ve hoşgörülü idiniz? Bakınız, hemen hemen her devletin ceza kanunlarında şöyle bir madde var: "Halkı din, mezhep, bölge, sınıf, etnik köken farklılığı gözeterek aşağılayıcı, tezyif ve tahkir edici, beyan, söz, yazı ve görsel olarak rencide etmek insan hakları kapsamında cezai müeyyideye sebep olmaktır. Bu cürmü işleyen şahıs, tüzel kişi ve kurumlar hakkında savcılıklar kovuşturma açma hakkına sahiptir."

Aynı şekilde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi'nde de bu prensip teminat altındadır. Ancak Avrupa'da "basın hürriyeti" adına bu kriter sürekli ihlâl edilmektedir. En azından İslâm İşbirliği Teşkilatı bu konuda ağırlığını koyup inisiyatif kullanmalı değil mi? Batılıların ve Siyonist çetenin fiîli saldırıları karşısında sesini çıkarmayan, sürekli pasif tutum sergileyen Suud aşiretinin güdümündeki İslâm İşbirliği Teşkilatı'ndan böylesine bir tavır beklemek elbette beyhudedir. Olayın bir yönü de, günümüz Müslümanları kurumsal olarak ciddi anlamda ve gereği gibi İslâm'ı temsil etmediği ortaya çıkmaktadır.

Ne olurdu da Merhum Erbakan Hocamız'ın D-8 ve İslâm Birliği projesi hayata geçirilseydi. Biz de o zaman Kanunî Sultan Süleyman gibi bir mektupla Fransa'yı tedip edip dize getirirdik. Ama bugün Müslümanların pek çoğu bireysel olarak da işin bilincinde ve şuurunda değiller. Bugün Müslümanların çoğu Kûr'ân'dan ve Kûr'ân'ın insana onur bahşeden değerlerinden bi haber yaşamaktadır. Evet, biz meseleye vakıf azınlıkta olan Müslümanlar yüce kitabımız Kûr'ân'a, Sevgili Peygamberimiz'e ve manevî şahsiyetlerimize yönelik bir hakaretle karşılaştığımızda doğal olarak tepki veriyoruz. Hatta buna ilişkin protesto mitingi düzenliyoruz, bildiri okuyup sloganlar eşliğinde medenî tepkimizi dile getiriyor ve haykırıyoruz.

Eyvallah, bunu elbette yapmalıyız. Ancak bizim içimizdeki Fransızları nereye koyacağız? Bakınız, toplumsal düzenimizi tanzim etmesi gereken İslâm'ın hukuk sistemi bu topraklarda tümden/topyekûn olarak lağv edilip rafa kaldırılmış durumda. Hatta rafa kaldırılmamış, ayaklar altına alınmış vaziyette. Çünkü bu topraklarda Allah Teâlâ'nın hukuku çiğnenmektedir. Allah Teâlâ'nın haram kıldığı ve kebahir günah addettiği birçok menhiyat yasalarla teminat altında. Seküler zihniyet birçok kurumsal yapısı ile Allah Teâlâ'nın dinine savaş açmış vaziyette.

Peki, kendimize sormuş olalım, Charlie Hebdo ve bu pespaye derginin şahsında Batılılara gösterdiğimiz öfkeyi içimizdeki Fransızlara gösteriyor muyuz? Evet, elin gâvuru dinî değerlerimize hakaret ediyor, hicvediyor, dinî değerlerimizi aşağılamaya çalışıyor. Ancak ne var ki, bizim içerimizdeki Fransızlar yüce dinimize hayat hakkı tanımıyor. Yüce dinimizin hayata müdahale etmesini istemiyor. Seküler yönetim anlayışı ile, "toplumsal hayata ben yön, şekil ve renk vereceğim" diyor.

Oysa Müslümanlar olarak biz sosyal hayata Allah Teâlâ'nın hukuk sistemi ile yön ve şekil vermek ödevindeyiz. Bu nedenle diyeceğimiz o ki, Müslümanlar olarak ihmâl ettiğimiz ilâhî görev ve müteâl sorumluluklarımızdan dolayı vebâlimiz büyük. Olan ve olması gereken ile ilgili Yüce Rabbimiz bakın ne buyuruyor: "İzzet ve şeref Allah'ın, Resulü'nün ve mü'minlerindir." (Münâfikûn: 8)

İzzet ve şeref mutlak manada Allah ve Resulü'ne aittir. Müslümanlarınkisi ise görecedir. Yani sorumluluk yerine getirilirse bu sıfata istihkak kazanılmış olur. Bugün ümmet genelinde aksi bir durum söz konusu: "Benim zikrimden yüz çeviren topluluklara yeryüzünde istikrarsız bir yaşam vardır." (Ta Ha: 124)

Bu durumdan kurtulmanın ve uluslararası arenada inisiyatif almanın ve yaptırım gücüne sahip olmanın ön koşulu Allah Teâlâ'nın zikrini, yani İslâm'ı, İslâm'ın hukuk sistemini müesses bir nizama kavuşturmaktır. Aksi takdirde Charlie Hebdo ve destekçileri havlamaya devam edecektir.

Vesselâm...

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER