VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 12 August 2021 00:23:32

0 Yorum

Kez Okundu.

Evlilikte Liyakat Sadakat

Evlilikte Liyakat Ve Sadakat..

H24/ Makale/Hazım KORAL

Bilindiği üzere dünyanın hemen hemen her yerinde nikâh memurları veya din adamları evlenecek çiftlere, sadakat üzerine yaptıkları nasihatte sözlerine “iyi günde, kötü günde” diye başlarlar. Bütün meselenin odak noktası ve mutluluğun sırrı çiftlerin Rableri huzurunda “iyi günde, kötü günde” diyerek birbirlerine verdikleri sadakat sözünde yatmaktadır. Yaşam boyunca bu sözün gereğine sadık kalınırsa çiftlerin mutluluğu da garantilenmiş olur. Bunun ön şartı elbette ki evlenecek çiftlerin bu işte liyakat sahibi olmaları gerekmektedir. Erişkin olmak çoğu zaman mümeyyiz olmak anlamına gelmemektedir.

Bunun tam tersi ise günümüzde de oldukça yaygın olan liyakatsiz evlilikler ve akabinde gelen geçimsizlikler, sadakatsizlikler ve sonra boşanma hadiseleri.. Özellikle geri kalmış ve şiddete teşne toplumlarda iş sadece boşanma hadiseleri ile sonuçlanmamaktadır. Boşanmak isteyen bayan olunca hemen eşi tarafından tepki görmekte ve şiddete maruz kalmakta, hatta şiddet cinayetle sonuçlanabilmektedir. Gazetelerde sıkça bu tür üzücü vakalar tanık olmaktayız.

Eşler birbirlerine “iyi günde, kötü günde” iyi geçineceklerine dair söz vermekteler. “İyi günde” sözünü anladık, öylesi günler zaten mutluluk günleridir fakat “kötü günde” ifadesi her hangi bir sebepten dolayı eşler birbirlerine karşı kırgın olsalar da bu gibi durumlara “bertaraf edilebilir sorun” olarak bakılırsa ve çözüm yolları aranırsa makul olan ortak bir nokta bulunduktan sonra problem çözülebilir ve mutlu bir şekilde yola devam edilebilir. İşte bu liyakattir. Fakat bu gibi durumlarda ödün veren hep tek taraf olmamalıdır. Nobran ve inatçı hâller bir tarafa bırakılıp diyalog yolları aranmalıdır. Liyakat ve sadakat her iki taraf için geçerlidir. Sevgi ise birliğin kopmaz bağıdır. Sevgi aynı zamanda fedakarlık, hoşgörü ve tahammül demektir.

Müslüman aklını, mantığını kullanan feraset sahibi insandır. Cahil kişi ise cesur olur, duygularının ve nefsani dürtülerinin esiri olur. Cahil insan aidiyet duygularını çabuk yitirir. Ufak bir tartışma onun için her şeyin bittiği anlamına gelir. “Pire için yorgan yakar” sözü adeta böyleleri için söylenmiştir. Fındık kabuğunu doldurmaz sebeplerle yuvasını yıkmaya kalkar. Aslında böylesi ruh hâline sahip olanlar kendileri ile de barışık değillerdir ve ne istediklerini bilmeyen kişiliğe sahiptirler.

Maymun iştahlıdırlar. Zihinsel anlamda sürekli gel gitler yaşarlar. Özellikle (daha duygusal oldukları için) bu tür bayanlar sebepsiz yere ikide bir annelerinin evinin yolunu tutarlar. Aileler araya girer barış hasıl olur fakat yeni bir tartışmada yine evi terk edişler devreye girer.

Bütün bunlar aslında cehaletten, duyguların stabil olmayışından ve sevgi yitiminden kaynaklanmaktadır. Elbette ki burada asıl olan liyakat eksikliğidir.

Şu hâlde akl-ı selimce hareket edilerek tartışmalar, anlaşmazlıklar asla sevgi yitimine sebebiyet vermemelidir. Sevgi yitimi yaşandığı an dönüşü olmayan yola girilmiş demektir. Bütün mesele çiftlerin birbirlerine karşı sevgi ve sadakat içerisinde olmalarıdır. Aralarında vuku bulan hiçbir tartışma sevgi zedelenmesine ve başka arayışlara yol açmamalıdır. Liyakat ve sadakat böylesi durumlarda kendini gösterir.

Özellikle biz Müslümanlar sınav dünyasında olduğumuzu unutmayalım. Bütün mesele pak ve temiz kalabilmektir. “Onlar için orada temiz eşler vardır.” (Bakara:25) İşte dünya hayatında da böyle olmak gerekmektedir. Bu konu fevkalade öneme haizdir.

Münakaşalar, geçimsizlikler ve küsüşmeler şeytanın en çok sevdiği şeydir. Ruh hâlinizin gel gitler yaşadığı böylesi bunalımlı günlerde öyle bir durum olur ki karşınıza biri çıkar. Bunun sizin için sınav olduğunu anlamazsınız ve karşınıza alternatif bir fırsat çıktı sanırsınız. Fakat o durum sizi felakete götüren bir süreç olabilir. Çünkü şeytan böylesi durumları fırsata dönüştürür ve yaptığı kışkırtma ve provakatif tahriklerle yuvaları yıkmaya çalışır.

Ne yazık ki bazı bayanlar duygusal davranıp adeta bu işe bodoslama dalarak kendi felaketine zemin hazırlamış olur. Oysa bu gibi durumlarda asla fevri davranılmamalıdır. Sağduyulu hareket edip yuvanın tekrar sürdürülebilir hâle gelmesi için barış ve diyalog yolları aranmalıdır. Gurur yaparak “önce o barış için adım atsın” dememelidir.

Yaşlı bir amca diyor ki, “benim hanım bana küstüğü zaman, ben de gurur yapar konuşmazdım, ama onun benimle konuşmasını sağlamak için turşu kavanozunun kapağını sıkıca kapatırdım, onun da bana işi düşer ve kavanoz kapağını açtırma bahanesiyle benimle konuşmaya başlardı, böylece küskünlük biter, barışmış olurduk.” Barış için ne kadar güzel bir yöntem değil mi?

Demek ki, bir takım küskünlükleri sonlandırmak için basit yöntemler geliştirmesini bilmeliyiz. Kırmak, dökmek ve sonlandırmak kolaydır. Asıl olan yapıcı olmaktır, asıl olan sürdürülebilir yollar aramaktır. Bunun ön koşulu ise sorumluluk duygularına göre hareket edip sadakat konusunda sabit ber kadem olabilmektir.

Zira sorumluluk duygusu ve sadakat olunca uzlaşma ve barış yolları zaten açık demektir. Az önce ifade etmiş olduğumuz gibi sadakat yitimi varsa gönül kapısı da başka arayışlara, başka maceralara açık demektir. Olayın en tehlikeli yönü budur. Çiftler ne olursa olsun buna mahâl vermemelidir. Fakat eğer gerçek manada sevgi yitimi varsa yeni gönül ilişkilerine yelken açmaktansa medenice boşanma yoluna gidilmelidir.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Boşanana kadar asıl olan yine sadakattir. Boşanmadan böyle bir mecraya girmek sadece sadakatsizlik değil aynı zamanda namusun pazarlanmasıdır. Zira o namus henüz boşanmadığınız eşinize de aittir. Böylesi durumlarda bayan sadece kendi namusuna değil eşinin ve (her iki taraf) tüm ailesinin namusuna ihanet etmektedir. Bu tür gayri ahlâkî ilişkiler soysuz ve pespaye insanların işidir. En yüz kızartıcı çirkinlikte bir iştir ve bir zaman diliminin değil tüm hayatın lekelenmesi ve kirletilmesidir. Hatta dinî rivayetlerde ihanet edenin mürted olduğu geçmektedir.

Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) “Aldatan bizden değildir” diye buyurarak ihanetçinin akidevî anlamda durumunu ibraz etmektedir. Bazı insanların böylesi bir çirkinliğe gark olduktan sonra vicdan yapıp intihar etmesi de bundandır. Aldatılan, ihanete uğrayan için ifade edecek olursak hiçbir onur sahibi insan buna tahammül edemez. Ederse bilin ki o kişi deyyustur.

Eşi kendisine ihanet etti diye intihar eden erkekler var. Öte yandan işlenen kadın cinayetlerini araştırın, kesinlikle büyük bir kısmı böylesi bir tutumun sonucu ortaya çıkmaktadır. Çünkü erkek böyle bir ilişkiyi öğrendiği an psikolojik olarak travma yaşaması ve cinnet geçirmesi olası bir durumdur. “Öfke aklı alır” sözü yerinde bir sözdür.

Zira bu coğrafya insanlarında aidiyet duygusu yoğunluğu ve ekstrem kıskançlık vardır. Bu aynı zamanda sosyolojik bir vakadır.

Bu coğrafyanın erkeklerinin genlerinde bu temayül bulunmaktadır. En mülayim, en naif erkekte bile bu gibi durumlarda cinayet işleme potansiyeli vardır. Psikiyatristler de bu gerçeği teyit etmektedirler. İhanet öfke patlamasına neden olan en etkin faktördür. Zaten böyle olmasa bunca yoğunlukta cinayetler işlenmezdi. Şeriat elbette ki buna cevaz vermemektedir. Fakat şeriatı kaale almayan ve nefsanî temayüllerin esiri olan insanlar kendilerine malik olma gücünü kaybedince her türlü şiddeti işlemeye girişebilirler.

Şu hâl de böylesi bir fecaate fırsat verilmemesi için diyeceğimiz o ki: “Boşan ve sonra ne halt işlersen işle, boşan ve sonra ne hâlin varsa gör veya en doğrusu boşan sonra git namusunla, haysiyet ve onurunla kimle evleneceksen evlen!”

Din zaten bu duruma cevaz vermektedir. Hıristiyanlıkta boşanmaya cevaz vermeyen “Katolik nikahı” vardır. İslâm’da son çare olarak boşanma mubah görülmektedir. Fakat bazı nobran ve şiddete teşne erkekler var ki, boşandığı hâlde eşinin başka biri ile evlenmesine asla tahammül edememektedir.

Bu psikiyatrik bir durumdur. Böyleleri yakın çevresi tarafından ikna edilerek en az birkaç seanslı psikiyatrik tedaviye ikna edilmelidir. Yoksa her an bir vukuat işleyebilirler. Böylesi hastalıklı ruh hâline sahip olanlar elektronik kelepçe gibi yöntemlerle ve daha başka polisiye tedbirlerle zapt-u rapt altına alınmalılar. Yine bazıları var ki, eşlerine psikolojik zulümlerde bulunarak boşanmaya yanaşmamaktadırlar.

“Ya benimsin, ya toprağın” mantığı ile hareket ederek ayrılmak isteyen eşine ölüm tehditlerinde bulunmaktadırlar. Hatta böylesi tavır içerisinde olanlar cinayet de işleyebilmektedirler. Bazı erkekler ayrılmış olduğu eşlerinin evlenmelerine karşı gelmelerinin bir başka gerekçeleri olmaktadır. Öyle ki, kızının velayeti ayrıldığı eşinde kalmıştır ve evleneceği yeni yuvasına kızını götürmesine karşı çıkmaktadır. Bazı kavga ve sürtüşmeler bu sebepten kaynaklanmaktadır.

Zira kız çocuğu üvey babasına namahrem olmaktadır. Nitekim bizim toplumumuzda eşinin kızına musallat olan soysuz insanlara tanık olmaktayız. Böylesi bir endişe ile evlenmek isteyen eski eşinden kızının velayetini istemekte, olmayınca bu sefer iş cinayete kadar varmaktadır. Kısa bir süre önce bütün gazete ve televizyonlara yansıyan çok acı bir olaya tanık olmuştuk.

Soysuz bir kişi yeni evlenmiş olduğu eşinin erişkin kızına tecavüz ediyor, sonra duyulacak korkusu ile kızı öldürüp ormana gömüyor. Bu olay meydana çıkınca maktul kızın annesi deniz sahiline gidip kayalardan aşağı kendini atarak intihar ediyor. Ne yazık ki buna benzer hadiseler çokça vuku bulmaktadır. Böylesi durumlarda velayet babaya verimeli fakat ya baba da sorunlu biri ise ne yapılmalı? Ebeveynler boşandığında genellikle olan çocuklara oluyor. Yetimhanelere verilen çocuklar bakıyorsunuz oralarda da kötü muamelelere maruz kalabiliyorlar.

Sonuç olarak evlenecek çiftler her şeyden önce kuracakları yuvayı sağlıklı bir zeminde ve sadakat içerisinde yürütebilecek liyakatte ve donanımda olmalılar. Evlilik oyun değildir, sorumluluk isteyen ve ilâhî boyutu olan bir iş ortaklığıdır. Bu son derece hassasiyet ve ciddiyet isteyen bir konudur. Günümüzde evli insanların pek çoğunda liyakat eksikliği olduğu kanaatindeyiz.

Bugün boşanma hadiselerinin ve aile facialarının yoğun bir şekilde artış göstermiş olması ne yazık ki bu savımızı haklı kılmaktadır. Şunu da ifade etmiş olalım ki seküler-agnostik ders müfredatının aile yapıları üzerinde negatif etkisi çok büyüktür. Batı’nın bize dayatmış olduğu “İstanbul Sözleşmesi” iptal edildi fakat bu sözleşmenin muadili olan 6284 sayılı kanun metni hâlâ yürürlüktedir. Bu yasalarla aile teminat altına alınamaz.

Siyasî yapılanmanın her alanında olduğu gibi aile hukumuz da bizim aidiyet değerlerimize göre tanzim edilmelidir. Kısacası sadece ders müfredatlarımızda değil hayatın her alanında “Adil Düzen'le birlikte önce Ahlâk Ve Maneviyat” diyoruz. Vesselam...

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER