Ebu Talib’in ikilemi
H24/ Makale -Ali Bulaç
Güvenilir tefsir kaynaklarında En’am suresinin 26. ayetinin Hz. Peygamber (s.a)’in amcası Ebu Talip hakkında indiÄŸi belirtilir. Ayet-i kerime ÅŸöyle:
“Onlar, hem ondan alıkoyarlar, hem kendileri kaçarlar. Onlar, yalnızca kendi nefislerinden baÅŸkasını yıkıma uÄŸratmazlar ama ÅŸuurunda deÄŸildirler”.
Ayetin nüzul sebebi ve iÅŸaret ettiÄŸi anlam çerçevesine dikkatlice baktığımızda bugün bizim pek farkında olmadığımız bir durumumuzla ilgili önemli bir hüküm getirdiÄŸini söyleyebiliriz.
“Alıkoymak veya engellemek” uzak kalmak, uzaklık demektir. “Kur’an’ın tercümanı” ünvanını alan Ä°bn Abbas’a göre söz konusu buyruk bütün inkarcılar için genel bir hüküm ifade eder. Yani inkarcılar, insanları veya inanma eÄŸilimi olanları Hz. Muhammed (sav)'a tabi olmaktan alıkoydukları gibi, kendileri de ondan uzak dururlar. Ancak bu hükmün sadece Ebu Talib’le ilgili olduÄŸunu söyleyenler de vardır. EÄŸer öyle ise, burada tam bir paradoks olduÄŸu söylenebilir. Zaten inançsızlık veya inkar bir yönüyle insan ruhunun içinden çıkamadığı paradoksla ilgilidir. Site logo image Ali Bulaç Ebu Talib’in ikilemi Ali Bulaç Tem 23 Güvenilir tefsir kaynaklarında En’am suresinin 26. ayetinin Hz. Peygamber (s.a)’in amcası Ebu Talip hakkında indiÄŸi belirtilir. Ayet-i kerime ÅŸöyle: “Onlar, hem ondan alıkoyarlar, hem kendileri kaçarlar. Onlar, yalnızca kendi nefislerinden baÅŸkasını yıkıma uÄŸratmazlar ama ÅŸuurunda deÄŸildirler”. Ayetin nüzul sebebi ve iÅŸaret ettiÄŸi anlam çerçevesine dikkatlice baktığımızda bugün bizim pek farkında olmadığımız bir durumumuzla ilgili önemli bir hüküm getirdiÄŸini söyleyebiliriz. “Alıkoymak veya engellemek” uzak kalmak, uzaklık demektir. “Kur’an’ın tercümanı” ünvanını alan Ä°bn Abbas’a göre söz konusu buyruk bütün inkarcılar için genel bir hüküm ifade eder. Yani inkarcılar, insanları veya inanma eÄŸilimi olanları Hz. Muhammed (sav)'a tabi olmaktan alıkoydukları gibi, kendileri de ondan uzak dururlar. Ancak bu hükmün sadece Ebu Talib’le ilgili olduÄŸunu söyleyenler de vardır. EÄŸer öyle ise, burada tam bir paradoks olduÄŸu söylenebilir. Zaten inançsızlık veya inkar bir yönüyle insan ruhunun içinden çıkamadığı paradoksla ilgilidir.
BilindiÄŸi üzere Ebu Talib, Hz. Peygamber (s.a)'i Mekke müÅŸriklerinin eziyet ve saldırılarına karşı korumakla birlikte ona iman etmekten uzak dururdu. Siyer bilginlerinin rivayet ettiklerine göre Hz. Peygamber (s.a) bir gün Ka’be'ye çıkıp namaz kılmak istemiÅŸti. Namaza baÅŸladığında Ebu Cehil, ÅŸöyle dedi: “-Kim kalkar da bu adamın namazına engel olur?” Ä°bnü'l-Zi'bârî kalkıp pislik ve kan alarak Hz. Peygamber (s.a)’in mübarek yüzünü kirletti, Hz. Peygamber, namazını bırakıp amcası Ebu Talib'in yanına gitti ve: “-Amcacığım, bana ne yapıldığını görmüyor musun?” ÅŸeklinde ÅŸikayette bulundu. Ebu Talib: “-Bunu kim yaptı?” diye sorunca, o da Abdullah b, ez-Zibârî’yi söyledi. Ebu Talib ayaÄŸa kalktı, kılıcını omuzuna alarak Hz. Peygamberle birlikte yola koyuldu. Ebu Cehil ve avanesinin yanına vardı. Ebu Talib'in geldiÄŸini görünce kalkıp gitmek istediler. Ebu Talib tehditkar bir sesle: “-Allah'a yemin ederim, eÄŸer aranızdan birisi kalkıp gidecek olursa, ÅŸu kılıcımla ona bir darbe indiririm”. Bunun üzerine oturdular. Yanlarına varıp ÅŸöyle dedi. “-Evladım sana bu iÅŸi kim yaptı”. Hz. Peygamber, Abdullah b. ez-Zibarî’yi iÅŸaret edince Ebu Talib aynı ÅŸekilde bir pislik ve kan alıp hepsinin yüzlerini, sakallarım, elbiselerini kirletti, hayli ağır sözler sarfetti. Bunun üzerine En’am suresinin 20. ayeti indi "Onlar, hem ondan alıkoyarlar, hem kendileri kaçarlar.”
Hz. Peygamber ÅŸöyle buyurdu. “-Amcacığım senin hakkında bir âyet indi”.
O “-Hangisidir?” deyince, Hz. Peygamber ÅŸöyle buyurdu:
“-Sen KureyÅŸ'in bana eziyet vermesine engel oluyorsun ama, kendin bana iman etmekten yüz çeviriyorsun”.
Ebu Talib ÅŸöyle dedi:
"-Allah'a andolsun ki, birlik olsalar bile sana asla ulaÅŸamazlar Ben topraÄŸa gömülüp yatırılmadığım sürece.
Sen kendi iÅŸini açıkça tebliÄŸ et.
Bundan dolayı hiçbir ÅŸekilde zelil olmayacaksın.
Müjde olsun bu sana ve gözün aydın olgun.
Beni de (dinine) davet ettin.
Bana öÄŸüt verdiÄŸin kanaatiyle.
Andolsun ki, doÄŸru söylüyorsun, önceden de emin idin sen.
Öyle bir din sundun, ben de biliyorum ki o, Ä°nsanların kabul ettikleri dinlerin en hayırlısıdır.
Åžayet kınanmaktan yahut da bana kötü söz söylenmesinden çekinmemiÅŸ olsaydım.
Hiç ÅŸüphesiz bu iÅŸe gönül hoÅŸluÄŸuyla ve saÄŸlam bir kanaat ile baÄŸlandığımı görecektin."
Hz. Peygamber (s.a) bu olayı nakledince sahabeler sordu: “
Peki ey Allah'ın Rasulü! Ebu Talib'in bu ÅŸekilde destek vermesinin kendisine bir faydası olacak mı?” Hz. Peygamber, bu hakkaniyetli tutumundan, yani Hz. Peygamber’i koruma altına almasından dolayı cehennem azabının diÄŸerlerine göre hafif olduÄŸunu söyledi. ."( Müslim, Ä°man 362; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, I, 290, 295.)
Ä°sna aÅŸeriyye Åžiası’na göre Ebu Talib Müslüman olarak vefat etmiÅŸtir. Said Nursi de, Ebu Talib’in Hz. Peygamber’i nübuvvet görevi dolayısıyla deÄŸil de, ÅŸahsı dolayısıyla desteklediÄŸi ve koruduÄŸu için, bu amelinden yani Hz. Peygamber’e Peygamber’e gösterdiÄŸi ÅŸefkat ve muhabbetinden dolayı ecrinin zayi olmayacağına hükmeder. (Bkz. Said Nursi, Mektubat, 28. Mektup.)
Biz yüce Allah’a ait bir tasarrufu asıl Sahibi’ne bırakıp, Ebu Talib’in ruhen tecrübe ettiÄŸi ikilem ile Hz. Peygamber’in bu durum karşısında yaÅŸadığı halet-i ruhiyesinin ne olduÄŸu ve bizim için ne anlam ifade ettiÄŸi meselesi üzerinde yoÄŸunlaÅŸalım.
Tabii ki Hz. Peygamber, kendisini koruyan amcasının bu durumuna üzülüyordu. Åžanı yüce Allah ona: "Peygamberlerden azim sahibi olanlar gibi sen de sabret" (46/Ahkâf, 35) buyruÄŸunu indirdi.
Müslim'in Sahih'inde de Ebu Hureyre'den ÅŸöyle dediÄŸi kaydedilmektedir: “Rasulullah (s.a) amcasına: "-‘Lailahe Ä°llallah’ de, kıyamet gününde bununla senin lehine ÅŸahitlik edeyim" demiÅŸ, kendisi ÅŸu cevabı vermiÅŸ: “Åžayet KureyÅŸ beni ayıplayarak: Onu bunu söylemeye iten ölüm korkusudur demeyecek olsalardı, elbette bu sözü söyler, gözünün aydın olmasını saÄŸlardım.” Bunun üzerine yüce Allah: "Åžüphesiz ki sen sevdiklerini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah dilediÄŸine hidayet eder" (el-Kasas, 28/56.) buyruÄŸunu indirdi. (Müslim, Ä°man 41, 42; Tirmizî, Tefsir 28; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, II, 434, 441.)
Acaba Ebu Talib neden inanmadı ya da Hz. Peygamber çok arzu etmesine, hatta ısrar etmesine raÄŸmen bir türlü “Kelime-i ÅŸehadeti” ikrar etmedi?
Akla birkaç sebep gelmektedir:
1) Hidayet Allah’tandır. Bir peygamber dahi olsa, insanlar ne kadar arzu ederse etsinler, insanları hidayete erdiremezler. Hz. Peygamber, hidayet üzere yola girmesi için amcası için bunu çok istedi, üzüldü, neredeyse kendini harap edecekti. Bundan bizim de çıkarmamız gereken bir ders var: Kimseyi zorla hidayete erdiremeyiz, yani vicdanlar, kalpler üzerinde baskı kuramayız. Dinde, din seçiminde zor ve baskı kullanmak yoktur (2/Bakara, 256.) En yakınlarımız, çoluk çocuÄŸumuz olsa dahi bazen gözümüz önünde sapkın yola yola girebilirler. Hz. Nuh, oÄŸlunu ikna edememiÅŸti (11/Hud, 46).
2) Ebu Talip, yeÄŸeni Hz. Peygamber’in tebliÄŸ ve davasının hak olduÄŸunu biliyordu. Fakat bu bilgi onda, kalbinde imana dönüÅŸmüyordu. Ä°mana dönüÅŸmeyen bilginin insanın tutum ve davranışları, bireysel ve toplumsal hayatı üzerinde deÄŸiÅŸtirici bir etkisi olamaz, ahlaka temel teÅŸkil etmez. Aslolan kalbin reform geçirmesidir. Kalbte reform yaÅŸanırsa davranışlar da deÄŸiÅŸir.
3) Ebu Talib, yeÄŸenini kabile veya aile asabiyetiyle koruyor, düÅŸmanlarına karşı kalkan görevini yerine getiriyordu. Çünkü içlerinden peygamber çıkmış biri baÅŸarısız olacak veya öldürülecek olsaydı, bu kabilenin ÅŸan ve ÅŸerefinin ayaklar altına alınmasına yol açabilirdi. Nitekim Ebu Cehil “Allah adına” yemin ederek niçin Hz. Peygamber’in risaletini tasdik etmediÄŸini belirttiÄŸi konuÅŸmasında, “iki aile arasındaki ezeli rekabet”e iÅŸaret etmiÅŸti. Ebu Cehil, Allah’ın bir olduÄŸunu bildiÄŸi halde kabile asabiyetini aÅŸamadığı ve efendi ile köle arasında olması gereken eÅŸitlik ilkesini sindiremediÄŸi için Müslüman olmayı reddetti.
4) Ebu Talib, hayli gururlu bir insandı. Yukarıda geçtiÄŸi üzere “ölüm ve ahiret korkusu” dolayısıyla inandığını açığa vurması onun gururunu kıracaktı. Arap kadınları onu kınayacak, ayıplayacaktı. Nitekim ölüm yatağında tam Kelime-i ÅŸehadeti getirecekken, Ebu Cehil araya girip “Abdulmuttalib’in dininden vaz mı geçeceksin (e terÄŸabu an millete Abdulmuttalib?). Vallahi, Arap kadınları sana gülecektir” deyip onu vazgeçirdi. Bazen gurur ve kibir, insanı hak ve hakikatten, doÄŸruluk ve hidayetten alıkoyabilir.