VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 27 February 2023 14:30:25

0 Yorum

Kez Okundu.

Depremde Allah’ın ve İnsanın Rolü

Depremde Allah’ın ve insanın rolü

1.Deprem nedir?

Deprem yer küresinin alt tabakalarında meydana gelen bir fizik hareketidir Yerkabuğu içindeki kırılmalar sebebiyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsma olayına "deprem" denir.

Deprem fay hatlarının geçiş güzergahına göre karada-denizde, güneyde-kuzeyde, doğuda-batıda, her yerde vuku bulabilir. Büyüklüğü ve şiddeti ile yer üstündeki yapıların niteliğine göre yıkıcı zararları ve hasarı değişiklik gösterir.

Depremden başka tabiatta vuku bulan olaylar da var: Sel, heyelan, şiddetli kasırga/hortum, yanardağ patlaması, yüksek yerlerden/kalelerden irili ufaklı kayaların kopması, meteor düşmesi, çığ vs. Depreme bir “tabiat olayı” deniyorsa da, gerçekte “tabiatta vuku bulan bir olay”dır .

Soru şu: Bir tabiat olayı bizatihi afet veya felaket midir, yoksa bir tabiat olayı bir dolayım üzerinden yani başka sebeplerle mi afete veya felakete dönüşmektedir?

Afete veya felakete dönüşmüş bir tabiat olayında Allah’ın rolü ve payı nedir, insanın rolü ve payı nedir?

Deprem olayının fizik-yer bilimi, mühendislik, mimarlık, sosyoloji, psikoloji, hukuk, şehirleşme gibi boyutları yanında, “felsefi/kelami” boyutları da var. Ben ağırlıklı olarak bu boyutu üzerinde durmaya çalışacağım.

Beni olayın bu boyutuna sevkeden sebep, esasında varlıkta vuku bulan herhangi bir olayı ve olguyu tek bir boyuta indirgemenin bizi yanlış algı ve kanaate götürecek olması, diğeri de son deprem olayında gözlemlediklerim.

Şöyle ki:

Bundan önceki depremlerde genelde insanlar aşkın, mutlak kudret sahibi bir Varlık’tan, elbette Allah’tan yardım ve destek talep ederken

a) Bu depremde en azından bir kesim, olayın fiziki ve politik yönünü öylesine vurgulu ortaya çıkarıyorlar ki, neredeyse bu tabiat olayından dini ve Allah’ı sorumlu tutacaklardır.

b) Bu bana, 1755 Lizbon depremi sonrası Avrupa’da ortaya çıkan felsefi-teolojik tartışmayı hatırlatmaktadır,

2. Tanrı ve varlık-tabiat ilişkisi

Depreme kelam açısından bakılacaksa, konu gelir “Allah-varlık” ilişkisine dayanır. Bu konuda elimizde üç model var:

a.Ateist model:

Ateizme göre varlık kendinde var olup Vücuttan söz edilemez, olan her ne ise mevcuttan ibarettir. Bu önermede zihnimizi tırmalayan soru şudur: Mevcud varsa Vücud’un olmaması nasıl düşünülebilir?

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Ateist bu soruyu geçiştirir. Model, Vücud’u yok saysa bile gayet düzenli işleyen yasaları görmezlikten gelemez. Düzeni sürdüren yasalar vardır, yasalar determinist karakterde işlemektedirler.

b.Deist model:

Buna bir yönüyle Aristocu model de demek mümkün. Sonraki deistlerin Aristo’dan ayrıldıkları nokta, Yunan Filozofu, Tanrı’nın zamanın bir anında evreni harekete geçirdiğini savunan görüşüne karşılık, onların Tanrı’nın yaratıp varlığı kendi haline bıraktığını öne sürmeleridir. Deistler de ateistler gibi yasaların mutlak olup determinist karakterde işlediklerini düşünürler ki, esasında deizm, bir kademe öncesi ateizmdir.

c.Vahiy kaynaklı dinlerin modeli:

Bu modelde mevcud Vücud’u gerektirir, aksine iddia saçmalıktır. Mevcudun yasaları var edicisi/Yaratıcısı Allah tarafından vaz’edilmiş olup O, varlığa müdahildir; başka bir deyişle bir kereliğine yaratıp evreni kendi haline bırakmış değildir.

Konumuz (deprem) bağlamında bu modelde cevabı aranan sorular var: Belki de ilk defa Batı Aydınlanması’nın hazırlanmasında rol oynayan 1 Kasım 1755 tarihli Lizbon depremi bu modele ilişkin şüphelere yol açtı. 9 büyüklüğündeki bu deprem Azizler Bayramı’nda ve şehir halkının önemli bölümünün kilisede toplandığı saatte vuku buldu. Hem kilisede dua edenler öldü, hem deniz kenarında olanlar tsunami tarafından yutuldu.

Kilise geleneksel açıklamasını yaptı: “İnsanlar Tanrı karşısında günahkâr olduklarından bir ceza olarak bu şiddetli cezaya maruz kaldılar. Hemen tövbe edip yapıp ettiklerinden vazgeçmeliler.”

Ama Aydınlanma’nın şafağında kilisenin açıklamalarına itirazlar gelmekte gecikmedi:

Madem Tanrı depremi bir ceza olarak yolladı, deprem neden dini bayramda vuku buldu?

Madem deprem günahkârlara ceza idi, neden mabetler yerle bir olurken, genelev ve eğlence yerlerine bir şey olmadı?

Kilise’nin açıklamalarından tatmin olmayan Vezir Pompal Markizi Jose de Carvalho, deprem hakkında geniş bilgiler toplamaya başladı: Deprem nereyi vurdu? Ne kadar sürdü? Nasıl bir ses çıkardı? Nasıl bir hareket gözlemlendi vs.

Ortaya çıkan verilerden şu anlaşıldı ki

a) Kilise ve yıkılan yapılar şehrin merkezinde yumuşak zemin üzerinde kurulmuş

b) Genelev ve eğlence merkezleri şehirden uzak yamaçlarda, sert zemin üzerinde bina edilmişlerdi.

c) Bu depremle başlayan tartışma, hem din ile bilim arasında mesafenin açılmasına, hem de deizme yol açacak “Tanrı ve kötülük problemi”nin gündeme gelmesine yol açtı. Lizbon depreminden sonra artık gerçekten hiçbir şey eskisi gibi kalamazdı.

Konuyla ilgili sorumuz şu: Bizde de ister bu son deprem olayın veya sonraları vuku bulacak depremler dolayısıyla bu türden felsefi/kelami bir tartışma başlar mı, başlarsa bizde hangi türden açılımlara yol açar? Sonraki yazıda bu konuya devam edeceğiz.

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER