VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
KÜNYE
FİRMA REHBERİ
İLAN REHBERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
H24HBR

@ Haber Tarihi : 30 March 2022 17:21:59

0 Yorum

Kez Okundu.

Bekir TANK Hoca’nin Başına Gelenlerden Kim Sorumlu

BEKİR TANK HOCANIN BAŞINA GELENLERDEN KİM SORUMLU?

Bismillahirrahmanirrahim

Saygıdeğer Ağabeyim Mehmet Güney’e… İnşallah sıhhat ve afiyettesiniz. Karşılıklı çabalarımıza rağmen görüşemeyince, düşüncelerimi yazılı olarak arz edeyim dedim.

Bu yazı aynı zamanda başta Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Sayın Numan Kurtulmuş’lardan, Mustafa Şentop, Mehmet Metiner, İbrahim Kalın, Ahmet Aydın, İhsan Arslan ve Hasan Turan Beylere kadar aynı değerleri taşıyan bütün camiayadır. Adı geçen şahsiyetlerin de daha önce kimisini bizzat ve kimisini dolaylı olarak bilgilendirdiğimden, bunu kendilerine de göndereceğim.

Hatırlayacağınız gibi, maruz kaldığım ırkçı muameleyi ilk başta sizinle de paylaşıp istişare etmiştim. Siz de bu sorunu isimleri mahfuz şahsiyetlere bildirdiğinizi ve olumlu tepki aldığınızı söylemiştiniz. Fakat üzerinden yaklaşık iki yıl geçtiği halde bir dönüş olmayınca, bir de yazılı olarak hatırlatmayı uygun gördüm.

Değerli ağabeyim, sizinle ilk olarak 1987 yılında Pakistan’da tanışmıştık. Siz orada bir muhacir idiniz. Generaller 12 Eylül 1980’de darbe yapınca, sizler de zalimlere boyun eğmek yerine hicreti tercih edenlerdendiniz. Yıllar önce gıyabında tanıyıp gıpta ettiğimiz Akıncıların Genel Başkanını şahsen de tanımak ne güzeldi…

Gördüğümüz gibi, tanışıklığımızın üzerinden nerdeyse 35 yıl geçmektedir. Öyle ki, bu süre içinde “nereden nereye” demekten kendimizi alamadığımız birçok olumlu ve olumsuz olaya da şahit olduk. Örneğin, dün şerrinden korunmak için hicret ettiğiniz devlet başkanının koltuğunda bugün size, “abi” diye hitap eden ve hatta bazen görüşlerinize dahi başvuran mümin bir şahsiyet oturmaktadır. Hakeza dün “İslam” ve “ümmet” diyenleri hapislere atıp işkence yapanların yerinde bugün o zulümleri yaşayanlar oturmaktadır.

Diyebiliriz ki, Afganlıların Ruslara karşı yüz binlerce şehit verdikten sonra ancak elde ettikleri devlet nimetini, Allah, Türkiye Müslümanlarına seçim yoluyla verdi. Hak ve adalet vaadinde bulunan Müslümanları millet iktidar yapmakla kalmadı, onları darbeler dâhil, her türlü tehlikeye karşı da korudu ve 20 yıldır cansiperane bir şekilde savunmaktadır.

Dahası, bir zamanlar yakınından dahi geçemediğimiz makamlar da dâhil, hiçbir makam yoktur ki, alnı secdeye gidenler oturmamış olsunlar! Geriye kalan tek bir şey kalmıştı: Allah’a ve kullarına verdiğimiz sözde durup, olduğumuz makamlarda hakkı, adaleti, ehliyeti ve liyakati gözetmek! Zaten eleştirdiklerimizden farkımız da bu değil miydi?

Ama bugün geldiğimiz nokta malum… Müslümanlığımızı dahi yalın bir şekilde ifade edemez bir derekeye düştük. Milliyetçilik, daha açık bir ifade ile ırkçılık sıradanlaştı. Ki bu bağlamda en büyük zulüm görenler de yine biz Kürtleriz. Her ne kadar devletin inkâr ve asimilasyon politikaları geriletildiyse dahi, hem sistemden ve hem de kimi şahsiyetlerden kaynaklanan ırkçı uygulamalar aralıksız devam etmektedir. Geçelim diğer kamu kurumlarını, sadece üniversitelerdeki ırkçı muameleler bile o kadar yoğun ki, Kürt akademisyenlerin ezici çoğunluğu, Kürtçü-Bölücü ithamına maruz kalmamak için özgeçmişlerine anadilleri Kürtçeyi dahi yazmaktan imtina ediyorlar!

Bilesiniz ki, eğer görmekte olduğu zulmün artarak devam etmeyeceğinin güvencesi olursa, binlerce Kürt, yaşadıkları zulümleri şahit ve belgeleriyle birlikte size anlatabilir. Bu zulümleri bize yapanlar düne kadar o malum güruh iken, bugün hemen hemen hepsi kendilerini Müslüman olarak tanımlayan, ümmetçiliği ve din kardeşliğini dillerinden düşürmeyenlerdir. Sizler de takdir edersiniz ki, Cumhuriyetin ilk yöneticileri yeni bir toplum yaratmak adına bu milletin ve bu ümmetin bağrından iki iç düşman ihdas etmişlerdi; Mürteciler ve Bölücüler. Halbuki rejimin yüz yıldan beridir biz inananlara karşı kurduğu bu “irtica” ve “bölücülük” tuzağını çoktandır başlarına çalmış olmamız gerekmiyor muydu?

Beni Kürtçülükle itham edip işimden atanlar da Kemalistler değil, aynı safta namaz kıldığımız ve sözüm ona ümmet bilinci olan Müslümanlardır. Suçumu da biliyorsunuz; öğrencilerime, “İstiklal Marşı’nı veya Gençliğe Hitabeyi Kürtçeye çeviriniz” konulu bir ödev vermek!

Şu çarpıklığa bakın ki, onlar bu iftiralarının mükâfatıyla terfi bile ederken, bizler çalmadık kapı bırakmıyor ve bizleri adları gibi tanıyan siz Mehmet, Recep, Mustafa, Numan ve İbraihm’lere Kürtçü-Bölücü olmadığımızı yemin billah ispatlamaya çalışıyoruz.

https://www.4x4bet123.com/ https://www.4x4bet123.com/

Affınıza sığınarak sorayım; hepimiz için bundan daha büyük bir utanç var mı acaba?

Evvela kendimize ve birbirimize sormalı değil miyiz, bütün insanlığın susadığı hak ve adalette ısrar ve sebat etmek mi bizi aziz kılacaktır, yoksa sakalımızı, çarşafımızı ve başörtümüzü bugün Aslanlı Yola paspas edercesine Anıtkabir’e çıkıp tazimde bulunmak mı? Ve yine kendimize sormalı değil miyiz, bu kadar az bir zamana bu kadar çok çürümüşlüğü ve dahi sapmayı nasıl sığdırabildik?

Eminim ki, şu halimiz hepimizi üzüyordur: Bir tarafta, atanıncaya kadar kişiliklerini, diplomalarını, unvanlarını ve inançlarını referans için başvurdukları yetkili ve etkili kişilerin kapısına paspas yapan ve o koltuğu kaptıktan sonra ise neredeyse bir tanrılıklarını ilan etmedikleri kalan rektörler ve diğer tarafta, o rektörleri atayan etkili-yetkili kişiler, yani sizler!

Bir rektör düşünün ki, iki, üç ve hatta beş yıldan beridir akademisyenlerinin profesörlük hakkını gasp ediyor… Bir rektör düşünün ki, üniversiteyi adeta kışlaya ve Mankurtlaştırma merkezine dönüştürüyor… İşinin ehli olan rektörlerimizi tabii ki tenzih ediyoruz.

Ve istendiği kadar görmezden gelinsin, kamu kurumlarında en büyük zulmü çekenler de biz Kürtleriz. Nitekim bu kardeşiniz de bu zulmü yaşayan yüz binlerce Kürt’ten sadece biridir.

Örneğin, birçok kişi özgeçmişlerine yazdıkları yabancı dilde basit cümleleri dahi kuramadıkları halde yurtiçinden yurtdışına kadar nice görevlere getirilirken, bizler iki, üç, beş ve hatta bazılarının hazmedemedikleri Kürtçe ile birlikte altı dil bilmemize ve doktoramızı dünyanın sayılı üniversitelerinden birinde yapmış olmamıza rağmen, başvurduğumuz üniversiteler ve diğer kurumlar tarafından “Kürtçü” diye reddedilmekten kurtulamıyoruz.

Yanlış anlaşılmasın, Allah’tan başkasını Rezzak görmediğim gibi, hak etmediğim bir şeyi istediğim de yoktur! Benim gibi mağdurlar olarak isyanımız, hakkımızı gasp edenlere ve bu zulümlere seyirci kalanlaradır. Ve sitemimiz, İslam kardeşliğini ve ümmetçiliği biraz da nefislerinde yaşayacaklarına, Kürtlerin başına birer tokmak gibi indiren din kardeşlerimizedir!

Hülasa, biliyoruz ki, hepimiz imtihanımızı yaşıyoruz. Kardeşlikte Kabil olmak da tercihimizdir, Habil olmak da. Allah bizleri Habil kullarından eylesin.

Hürmetle.

Kardeşiniz Bekir Tank.

İstanbul, 22 Mart 2022

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER